Bilsam Logo

Ana Sayfa » Türklerin Toplumsal Psikolojisi

Türklerin Toplumsal Psikolojisi | Bilgi Yolu Egitim Kültür ve Sosyal Arastirmalar Merkezi | Bilsam.Org
BILSAM’in IV.Kültür Kusagi Konferanslar Dizisi’nin bu haftaki konugu “Türklerin Toplumsal Psikolojisi” konusuyla Prof. Dr. Erol GÖKA’ydi. Konferans yogun bir katilimla gerçeklesti.


 

 

 

 

 

     

     

 

      Prof. Dr. Erol GÖKA kendisini Malatya ekolünden saydigini ve Malatya’da evinde oldugunu  hissettigini ifade ederek sözlerine söyle devam etti:

 

      Ilim yolunda yapabildiklerimizle ortada olmak istiyorum. Büyük gruplarla ilgili konusmak hem ciddi bir bilgi birikimi hem de cesaret ister. Bilgi ve tecrübesi olan bir insan böyle bir ise yeltenebilir. Türkiye’nin iki büyük hastanesinde 25 yildir çalisiyorum ve 500 bine yakin insan tanidim. Bu tanidigim insanlari, okudugum kitaplardan da edindigim bilgilerle, 2000 yilinda yazmaya karar verdim.

 

      Herhangi bir grup kimligiyle söze baslamak insanlari irklarina göre ayirmaya çalismak beyhude bir çabadir. Benim yaptigim ise ortak bir yasantiyi daha çok anadili üzerine yaptigim bir belirlemedir. Neden anadil? Çünkü anadil insanlari ortak bir psikolojide bulusturur. Anneler çocuklarina dili ögretirken ayni zamanda bir yasama biçimini de ögretir. Dil farkli anneler tarafindan ögretilir fakat ortak bir psikoloji olusturur. Dolayisiyla anadili Türkçe olan Türk’tür. Türklerin psikolojisini etnik kimligi Türk olan insanlarin davranislarini belirleyen yapisal kaliplardan hareket ederek arastirdim. Geçmise dogru yaptigim yolculuk beni Göktürklere kadar götürdü. Türklerin tarih sahnesine Göktürklerle ortaya çiktigini kayitlar bana gösterdi. Göktürklerden öncesine dair bir iz yok. Hunlarin ise Türk olup olmadigini akademide kabul ettirmis degiliz.

 

 

      Zaman ve hiz görecelidir. Psikolojik zaman en yavas akan zamandir. Siyasi ve ekonomik zaman çok hizlidir. Degisiklikler bir anda olup bitebilir. Siyasi iktidarlar degisebilir,  ekonomide degisiklikler olabilir. Sosyolojik zaman çok yavastir. Çünkü gelenek ve görenekler hizli bir sekilde degismez. Ben psikolojik ve sosyolojik zamanin yavas hareket etmesinden dolayi Türklerin yapisini analiz etmeye karar verdim.  Bir toplulugu anlayabilmek için o toplulugun tarih boyunca evrenle ve hayatla,  mekanla, yaziyla, esyayla, silahla, uygarliklarla, cinsiyetleriyle nasil iliski kurduguna ve bunlara yükledigi anlamlara bakmamiz gerekmektedir:

      Türkler  tarih boyunca her dine girmislerdir. Fakat bu dinler arasinda Islamiyet Türklerin yapisini bozmamis ve etnik özelliklerinin korunmasini saglamistir. Bütün boyalara boyanmadan önce ki esas rengimiz neydi? Neye inaniyorduk? Islamiyet öncesi inançlarimiz degismez,  çünkü dile kazinmistir. Ilk anlamlari kalir. Fakat Islam Dini bu inançlari yeniden sekillendirmistir.Her toplumun  ilk kültürü farkli oldugu için Islamiyet her toplumda farkli renklere bürünmüstür. Ilahiyatçilar bile hala tam olarak Müslüman olamadigimizi söylüyorlar. Çünkü  eski inançlarimizin davranislarimiz üzerindeki etkisi  %70, Islam Inanci’nin etkisi  ise %30 dur.

 

 

      Eski Türk dininin ve Samani uygulamalarin özü, mistik bir karaktere sahip olusudur. Bu yüzden Islam, Türkler arasinda tasavvuf yoluyla daha kolay yayilmistir.Hatta bütün Türk-Islam düsüncesi tasavvufa göre sekillenmistir.Temelinde Hizir ve Lokman ile ilgili düsünceler yer alir. Islam Dini’ndeki Hizir, kültürümüzde Gök Tanri’nin gönderdigi Türklere yol gösteren sahip olarak “Boz atli Hizir” a dönüsmüstür. Yine birçok kültürde Lokman vardir, hikmetin/felsefenin temsilcisidir. Fakat Lokman, Türklerde “ Hekim” olmustur. Anadolu’ya muhtelif göçlerle gelip yerlesen Türkmen babalarinin eski Türk samanlarinin Islamilesmis sekilleri oldugu bilinmektedir. Alevi-Bektasi inançlarinda, basta dedelik kurumu olmak üzere, birçok görünüm samanik uygulamalarla hemen hemen aynidir. Islam dininde ruhban sinifi yoktur ama Türkler dinle kendilerinden daha yogun ilgilendigi bilinen kimselere birçok tabiatüstü nitelik atfedip onlar etrafinda kümelenirler. Çocuklarini din adami yapmak istemezler ama onlardan korkup çekinirler. Dolayisiyla din degistirmek vakit alir, kolay degildir. Biz dikey göçebeyiz.

 

 

      Türklerin Anadolu’ya gelip sehirlesmesi 17.yüzyila denk geliyor. Yerlesik hayata geçisimiz çok yeni. Göçebe, yarin buralardan çekip gidiverecek gibidir; zihninde denkleri hep sarili, kervani her an hazirdir. Bizim yasamimiz da, ölümümüz de daima yolla, yönlenmeyle, gidisle ilgilidir; gözümüz hep yoldadir. Gün olup devranin dönecegi inanciyla hareket edilir. Türkler kadar sabirli millet yoktur. Ayrica göçebe durdugu her yerde igretidir fakat devletin saglam durmasini da ister. Bizdeki devlet düsüncesinin güçlü olmasi da buradan kaynaklaniyor. Göçebe mekanla iliskisinde igretidir. Bu igretiligine ragmen bulundugu cografyayi kutsallastirir; vatan askinda sinir tanimaz ama bir yandan da bulundugu cografyayi hep asmak ister. Köylerimizin neden bu kadar harap oldugu beni düsündürdü. Köy kelimesinin kökenini arastirdigimda  köy kelimesinin,Çince “Kuy” dan geldigini ve “gelinin durdugu yer” anlamina geldigini buldum.Aslinda köy,tarihte savasa giden  atalarimizin arkasinda biraktiklari Çinli gelinlerin çocuklariyla ve yaslilarla  birlikte kaldiklari/saklandiklari yerlerdir. Selçuklu Devleti Türklükte asiri gidenleri uçlara (Ege’ye) yerlestirdi. Osmanli da bu gelenegi sürdürdü ve Türklükte asiri gidenleri Balkanlara yerlestirdi.

 

 

      Kentlerde modern bir yasam içindeymis gibi gözüksek de, ev içi yasantimizi adeta çadirda yasiyormusçasina evin bir odasinda devam ettirip en güzel esyalarla donattigimiz salonu misafirler için ayirmamizda, yer yatagi, yüklük uygulamalarimizda eski yasantimizdan izleri belirgin biçimde görmek mümkündür.  Dilimizde de göçebeligimizin önemli tezahürleri vardir: Sormak ayip olmasin, mal, ferman padisahin ise daglar bizimdir vs. Ayrica deve halis muhlis Türk hayvanidir Alfabeyi bulmusuz fakat göçebeligimizden dolayi yaziyi kitlesellestirememisiz. Bu yüzden de yaziya degil konusmaya önem veririz. Resmiyette okuryazar oranimiz günümüz sartlarinda %95 olarak verilse de islevsel okuryazar orani %15-20 civarindadir. Çünkü biz sözlü kültür insaniyiz,  islevsel okuma yazma yapamiyoruz. Ayrica Türkler, çocuklarinin basarili olmasini isterler fakat fazla okumalarini istemezler. Çünkü okuryazarlarin deli olduguna inanilan eski Türk inanci hala baskindir. Türkler, kapitalizmle taban tabana zit olan potlaç (han-i yagma) kültürüne sahiplerdir. Dolayisiyla biriktirmecilik Türklerin kodlarina uymamaktadir. Türklerin tarihteki en büyük misyonu uygarliklar arasinda araci olmalaridir. Türkler olmasaydi uygarlik olmazdi. Türkler sadece Asya’dan gelmemisler Çin’in sahip olduklarini da gittikleri yerlere tasimislardir. Hamami Türkler bulmamistir çünkü Türkler kirli seylerini atesle yakarak temizliyorlardi. Su temizdi ve temiz olan bir seyi kirletmek inançlarina aykiriydi. Fakat Anadolu’ya geldiklerinde karsilastiklari Roma Hamami’ni Türk Hamami’na dönüstürdüler. Osmanli sentetik bir uygarliktir. Osmanli; Iran, Arap ve Türklerin ortak uygarligidir.

 

 

      Prof Dr. Erol GÖKA konferansin soru cevap kisminda Türklerin interneti sohbet için kullandiklarini, TOKI’nin kapici dairesi mantiginin devletin esit yurttas ilkesine uymadigini, itaat kültürümüzün bir disavurumu olan el öpme adetinin demokratiklestirilerek devam ettirilmesi gerektigine inandigini ifade etti.

 

      Gelecek haftaki konugun “Türkiye’nin dis politikasi ve Suriye” konusuyla  Yeni Safak Gazetesi  Genel Yayin Yönetmeni Yazar Ibrahim KAARAGÜL oldugu katilimcilara duyuruldu.

 

 

 

Eklenme Tarihi : 6.01.2013





E-Posta Listesi

Günün SÖZÜ

 
Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi
© 2009-2024 - Tüm Hakları Saklıdır. Bilsam.Org | Sistem:UmutDenizi Web