Bilsam Logo

Türkiyede Dis Politikadaki Degismeler

Türkiyede Dis Politikadaki Degismeler | Bilgi Yolu Egitim Kültür ve Sosyal Arastirmalar Merkezi | Bilsam.Org

 

TÜRKIYE’DE DIS POLITIKADAKI DEGISMELER

 

            1. Giris

 

            Cumhuriyet dönemi Türk dis politikasinin ana çizgi olarak bir bütünlük arz ettigi görülmekle birlikte, belli dönemlerde önemli sayilabilecek kirilmalar ve degismeler gösterdigi de bir olgu olarak karsimiza çikmaktadir. Bu makalede Cumhuriyet dönemi Türk dis politikasinin temel özellikleri ortaya konulmaya çalisilacak ve dis politika uygulamalarinda meydana gelen degismeler irdelenecektir. Bu amaçla Atatürk dönemi Türk dis politikasinin ana hatlari ortaya konulacak ve bu dönemde izlenen dis politikanin yeni kurulan devletin dis politikadaki temel amaçlarini nasil gerçeklestirdigi vurgulanacaktir. Daha sonraki bölümde ise Cumhuriyet’in ilk yillarinda izlenen dis politikada meydana gelen önemli sayilabilecek degismelere vurgu yapilacaktir.

 

Türk dis politikasindaki ilk önemli degisimin Ikinci Dünya Savaiinin sona ermesi ile basladigi söylenebilir. Ikinci Dünya Savasinin sona ermesi ile birlikte yeni bir dünya düzeni olusmaya basladi ve bu yeni güc dengesi bir çok ülkeyi etkiledigi gibi, Türkiye açisindan da önemli sonuçlar ortaya çikardi. Bu çerçevede Soguk Savas döneminin baslamasi ile birlikte ortaya çikan yeni dünya düzenin Türk dis politikasi üzerinde yarattigi etkilere deginilecektir. Soguk Savas dönemi ile birlikte Türk dis politikasinin temel çizgisi degismemekle birlikte, daha pasif ve ABD-Sovyetler Birligi rekabetinin sekillendirdigi uluslararasi güç degesinin genel kabulleri içinde kalinmaya baslandigi ve NATO ittifakina dayali bir dis politika çizgisi belirlendigi söylenebilir. Bu dönemde Bati’ya, özellikle ABD’ye bagimliligin belirgin bir sekilde arttigi gözlemlenebilir.

 

            Türk dis politikasindaki ikinci bir kirilma noktasinin ise 1960li yillarin basindan itibaren ortaya çikan Kibris sorunu oldugu söylenebilir. Kibris Sorunu’nun ortaya çikmasi ile birlikte Türk dis politikasi yeniden sekillenmeye basladi ve bu sorun Türkiye’ye izledigi “tek yönlü” dis politikanin milli çikarslarini elde etmesine yetmediginin farkina varmasini sagladi. 1970’li yillarin basinda ortaya çikan petrol krizi  ve 1974 Kibris Müdahalesi Türkiye’nin 1945’ten itibaren izledigi “tek yönlü” dis politikainin yeniden gözden geçirmesine neden oldu. Kibris politikasi nedeniyle Batili müttefiklerinden yeteri destegi bulamayan ve ABD’nin silah ambargosu ile karsilasan Türkiye, ABD-Sovyet rekabeti ve NATO’ya endeksli dis politika yerine daha dengeli ve çok yönlü bir dis politika izlemeye basladi. Bu çerçevede komsulariyla ve bölge ülkeleriyle iyi iliskiler kurmaya çablayan Türkiye, Israil-Filistin sorununda da Arap yanlisi bir politikayi benimsemeye basladi.

 

Türk dis politikasinda yasanan bir diger degisim ise 1980lerden sonra ve özellikle Türgut Özal döneminde yasanmaya basladi. 1980’li yillardan itibaren izlenen disa açik ekonomi politikalarinin da bir geregi olarak Türkiye çok yönlü bir dis politika izlemeye basladi ve ekonomik çikarlar izlenen dis politikada gittikçe önem kazanmaya basladi. Özalli yillarda ABD ve Batili ülkelerle iliskiler gelistirilirken, ayni zamanda Türkiye bölgesel sorunlarla daha fazla ilgilenmeye basladi ve bu dönemde dis politikada “çok yönlülük” daha da belirgin hale geldi.

 

Soguk Savas döneminin sona ermesi ile birlikte meydana gelen gelismeler belki de en fazla Türkiye’yi etkiledi ve Ikinci Dünya Savasinda sonra izlenen dis politikada önemli degisikliklerin yapilmasi sonucunu dogurdu. 1990lardan itibaren Türkiye özellikle bölgesel düzeyde oldukça aktif bir dis politika izlemeye basladi. Izlenmeye baslanan bu çok yönlü aktif ve katilimci dis politika Türkiye’nin kendi tercihlerinden ziyade ortaya çikan gelismelerin bir zorlamasi sonucu olustu denilebilir.

 

            2000’li yillarin basinda itibaren Türkiye Avrupa Birligi’ne tam üye olabilmek için içeride önemli reFormlar yapmaya basladi ve tam üye olabilmek için gerekli politikalari olusturarak, 1959 yilindan beri devam eden Türkiye-AB iliskilerinde belki de en ciddi adimlari atmaya basladi. Bu dönemde Türkiye ayni zamanda tek egemen güç olma arzusu dogrultusunda politikalar izleyen ABD ile iyi iliskilerini sürdürmeye devam etmekle birlikte, özellikle son Irak Krizi esnasinda ABD askerlerine Kuzey’den cephe açmalarina izin vermeyerek, Kibris müdahalesi sonrasinda uygulanan silah ambargosundan sonra ABD ile en ciddi krizi yasadi.

 

            Türk dis politikasinda gözlenen bütün bu degismelere karsin Atatürk’ün temellerin attigi Türkiye’nin Bati medeneiyeti ile bütünlesmesini esas alan dis politika hedeflerinden vazgeçilmedi ve Türk dis politikasin temel özellikleri büyük ölçüde muhafaza edildi.

 

Bu makalenin amaci Cumhuriyet dönemi Türk dis politikasini anlatmak degildir ve bu konunun bir makale ile ortya konulmasi mümün de görünmemektedir. Bunun yerine, Türk Siyasal Hayatindaki Degismeler kitabinin içerigine uygun olarak, yukarida temel degisim çizgileri ortaya konulan Cumhuriyet Dönemi Türk dis politikasinda yasanan gelismelerin ortaya konulmasina çalisilacaktir.

 

            2. Atatürk Dönemi Türk Dis Politikasi: Milli Dis Politika

 

            Birinci Dünya Savasinin sona ermesi Osmanli Devletinin yenilgisini getirdigi gibi, 700 yillik imparatorlugun dagilmasina da yol açti. Daha da önemlisi, dagilan devletin yerine bagimsiz yeni bir Türk devletinin kurulmasi ancak uzun süren bir Istiklal Harbi ile mümkün olabildi. 19 Mayis 1919 tarihinde Samsun’a çikarak “milli mücadeleyi” baslatan Mustafa Kemal’in ve arkadaslarinin bu çabalari sonucunda 29 Ekim 1923 tarihinde bagimsiz Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulabildi. Atatürk bir yandan “milli mücadeleyi” sürdürürken, ayni zamanda Osmanli Devleti’nin yerini alacak olan Cumhuriyet’in izleyecegi dis politikanin da ana hatlarini ortaya koymaktaydi. Milli Mücadele yillarinda sekillenmeye baslayan ve Cumhuriyet’in kurulmasi ile belirgilesen Atatürk Dönemi Türk Dis Politikasinin belirgin özellikleri ise asagidaki gibi siralanabilir.

 

            Atatürk dönemi Türk Dis politikasinin en belirgin özelligi bagimsizlik temeli üzerine kurulan milli bir dis politikadir. Bu durum Atatürk tarafindan Nutuk’ta söyle ifade edilmistir: “Efendiler, dis siyasetin en çok ilgili oldugu ve dayandigi husus, derletin iç teskilatidir. Milletimizin kuvvetli, mesut ve istikrarli yasayabilmesi için, devletin tamamen milli bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin, iç teskilatimiza tamamen uymasi ve dayanmasi lazimdir” [1] Bu dönemde izlenen dis politikanin ilk hedefi kendi kaderine hakim milli bir devlet kurmakti. Osmanli devletinin yikilacagi belli olunca temel sorun parçalanan imparatorlugun nasil paylasilacagi konusunda yogunlasmisti. Bu durum karsisinda ne yapilabilecegini Mustafa Kemal Nutuk’ta su sekilde ifade etmisti. “Efendiler, bu vaziyet karsisinda bir tek karar vardi. O da hakimiyeti milliyeye müstenit, bilakaydüsart müstakil yeni bir Türk devleti ihdas etmek”[2].  Aslinda Atatürk’ün Cumhuriyet döneminde uygulamayi düsündügü dis politikanin temel dayanaklari ve hedefleri Misaki-i Milli ile ortaya konulmustu. 23 Temmuz 1919 Erzurum ve 4 Eylül 1919 Sivas Kongrelerinde daha sonra Misak-i Milli ile benimsenecek olan dis politika hedefleri somut hale getirilmislerdi. Erzurum Kongresinde dis politika hedefleri su sekilde belirlenmistir. “Milli sinirlar içerisinde vatan bir bütündür, onun muhtelif kisimlari birbirinden ayrilamaz; yabanci müdahalesi karsisinda Osmanli Hükümetinin düsmesi halinde millet birlikte savunmada ve direnmede bulunacaktir; yabancilara siyasi egemenligimizi ve toplumsal dengemizi bozucu imtiyazlar verilmeyecektir; manda ve himaye kabul edilmeyecektir”[3]. Sivas Kongresinin 9 Eylül’de yayinladigi bildiride, Erzurum Kongrsi tarafindan yayinlanan bildirinin dis politika ile ilgili esalari, önemsiz bazi degisikliklerle, hemen hemen aynen teyit edilmistir.[4]

 

            Meclis-i Mebusan 12 Ocak 1920’ toplanip 28 Ocak 1920 ‘de Misaki-i Milliyi kabul etmis ve dagilmisti. Misak-i Milli Erzurum Kongresinde kabul edilen ve Sivas Kongresinde teyit edilen dis politika hedeflerini ve ilkelerini kapsamaktaydi. Bu belgede kabul edilen ilkeler sadece milli mücadele yillarinda degil, ondan sonraki dönemde de Türk Dis Politikasinin temelini teskil etmistir. Misaki-i Milli denilen belgenin dis politika ile ilgili hükümleri özet olarak asagidaki ilkeleri kapsiyordu.[5]

 

1. “Mondros Mütarekesinde tespit edilen hudut hattinin içinde ve disinda kalan “Osmanli-Islam” çogunlugu ile meskun yerler ayrilmaz bir bütün teskil etmektedir. Bu hattin disinda kalan ve Mütarakenenin akti sirasinda düsman ordularinin isgali altina bulunan Arap çogunlugu ile meskun yerlerin mukkaderati bu ülkeler halkinin serbest oyu ile tayin olunacaktir.

            2. Daha önce halkin serbest oyu ile ana vatana katilmayi kabul etmis bulunan “Elviye-i Selase”, üç vilayet; Kars batum ve Ardahan için, gerekirse tekrar serbest oya basvurulmasi kabul edilebilir.

            3. Bati Trakya’nin hukuki statüsü de bu bölge halkinin serbest oyu ile tespit edilmelidir.

            4. Hilafet ve hükümet merkezi olan Istanbul sehri ile Marmara Denizi her türlü tehlikeden masun olmalidir. Bu esasa sadik kalmak sarti ile Akdeniz ve Kradeniz Bogazlarinin yabancilarin ticaret ve seyrüseferine açilmasi hususunda bütün ilgili devletlerle birlikte verilecek karar muteber sayilacaktir.

            5. Müttefik devletler düsmanlar arasinda yapilan andlasmalar geregince azinliklarin haklari, civar ülkelerde bulunan Müslüman halkin da ayni haklardan faydalanmasi sartiyla, tarafimizdan korunacaktir.

            6. Milli ve iktisadi gelismemizin gerçeklesebilmesi ve islerimizin daha modern bir idarece tedvirinin saglanabilmesi için her devlet gibi bizim de gelismemizde bagimsizliga ve tam bir serbestlige sahip olmamiz hayat ve bekamiz için gereklidir. Bu sebeple, siyasi, adli, mali ve diger konularda gelismemize engel olabilecek sartlara karsiyiz. Bogazlarla ilgili meselelermizin halli de bu ilkelere aykiri olamayacaktir”.

 

            Böylece Atatürk’ün Erzurum ve Sivas kongrelerinde ortaya koydugu dis politika esaslari Meclis-i Mebusan’nin son toplantisinda da teyit edilmis oluyordu ve bu misak ayni zamanda Istanbul hükümetinin teslimiyetçi politikalarinin red edildigini de göstermekteydi.[6]  23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da toplanan Trkiye Büyük Millet Meclisi ise dis politika amaçlarina ulasmada atilan en önemli adimlardan birini olusturmaktaydi. T.B.M.M.’nin toplanmasi yeni bir milli devletin kurulmasi sürecini hizlandirdigi gibi, ortaya konulan dis politika hedeflerinin de hayata geçirilmesini kolaylastimaktaydi. Daha önce de ifade edildigi gibi, bu dönemde izlenen dis politikanin temel hedefi kendi kaderine hakim milli bir devlet kurmakti. Bu çerçevede Erzurum ve Sivas Kongrelerinde belirlenen ve Misak-i Milli ile teyit edilen hedefler esas alinmis ve kabul edilen sinirlarin içinde milli bir devletin kurulmasi ve korunmasi esas alinmistir. Bu devlet islamcilik ve turancilik hedeflerinden ayri, Misak-i Milli sinirlari içinde milli bir devlet olacakti. Bu durumu Atatürk Nutuk’ta söyle ifade etmistir: “Hatta hiç bir sinir tanimayarak, dünyada yasayan bütün Türkleri de bir devlet halinde birlestirmek, varilmasi imkansiz bir hedeftir... Panislamizm, Panturanizm siyasetinin basariya ulastigina ve dünyayi uygulama sahasi yapabildigine tarihte tesadüf edilmemektedir. Dünyanin bugünkü umumi sartlari ve yüzyillarin dimaglarda biriktirdigi hakikatler karsisinda hayalci olmak kadar büyük hata olmaz. Tarihin ifadesi budur, ilmin, aklini mantigin ifadesi budur”[7].

 

Atatürk bu amacu Nutuk’ta söyle ifade etmistir. “Efendiler, harici siyasetin en çk alakadar oldugu ve istinat ettigi husus, devletin hakiki teskilatidir... Milletimizin kavi, mesut ve müstakil yasiyabilmesi için devletin tamamen milli bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin teskilati dahiliyemize tamamen mutabik ve müstenit olmasi lazimdir”[8].

 

            Cumhuriyet kurulduktan sonra izlenen dis politikaya bakildiginda, temel ilkeleri daha önce belirlenen dis politika hedeflerine kisa sürede ulasildigi görülmekteydi. Bunlarin basinda bagimsiz bir milli devlet yaratma amaci gelmektedir. Her devletin temel amaci varligini sürdürmek ve bagimsizligini korumaktir.[9] Dagilan bir imparatorlugun yerine büyük bir mücadele verilerek kurulan yeni devlet için bu amaç daha da önemli hale gelmektedir. Bu nedenle Atatürk döneminde izlenen dis politikas esas olarak bu amaca yönelmistir. Lozan Baris Anlasmasi ile bagimsiz varligini Bati’li güçlere kabul ettiren Türkiye, komsulariyla diplmatik koalisyonlar kurarak bölgesinde baris ortamini saglamayi basarmistir. Ülkenin varligini devam ettirebilmesinin ancak modern bir milli devlet yaratilmasi ile mükün olabilecegi gerçegini farkeden Atatürk, yeni devleti temel amacinin muassir medeniyet seviyesini yakalamak oldugunu belirtmistir. Muassir medeniyet ile kastedilen ise kuskusus batili degerler olmustur.

 

            Kurtulus Savasi sirasinda Batili devletlerle baslatilan iliskiler, savasi sona erdiren Lozan Baris Andlasmasi ile daha ileri bir asamaya ulasmis ve bu andlasma ile milli mücadeleye baslarken belilenen dis politika amaçlarina büyük ölçüde ulasilmistir.[10]

 

            Lozan  Antlasmasindan sonra, kurulan yeni devletin varligini ve bagimsizligini korumak izlenecek dis politikanin en önemli amaçlarini olusturmaktaydi. Bu çerçevede Atatütk döneminde bu temel amaçlara ulasmayi hedefleyen bir dis politika izlenmeye devam edildi ve eger “isgal edilme tehidi yoksa, baska devletler arasindaki savaslara girmemek” prensibine bagli kalindi.[11] Varligini ve bagimsizligini korumanin en etkili yolunun güçlü bir milli devlet yaratmak oldugunu gören Mustafa Kemal, dis politika uygulamalari yaninda gerçeklestirdigi devrimlerle Türkiye Cumhuriyeti devletini Bati ile bütünlestirme, bir diger ifade ile “Muassir Medeniyet” seviyesine çikarmanin temellerini de kurmus oldu.

 

            Ayni dönemde bölgesel düzeyde komsu ve bölge ülkeleriyle kurulan iyi iliskiler, yukarida belirtilen amaçlarin daha kolay gerçeklesmesine büyük katki sagladi. Bu çerçevede Türkiye Misak-i Milli esaslarina bagli kalmis ve yeni kurulan devletin sinirlari disinda kalan topraklarla ilgili herhangi bir hak iddiasinda bulunmayarak statükoyu devam ettirmeyi benimsemistir.[12] Kisacasi, devletin dis politika amaçlarinin gerçeklemesi iki temel ilke, Baticilik ve Statükoculuk, üzerine kurulmustur denilebilir.[13]

 

            Sonuç olarak, Atatürk döneminde izlenen dis politika yeni kurulan devletin temel dis politika amaçlarinin gerçeklesmesini saglayacak nitelikte olmustur. Her seyden önce yeni devlet Batili güçler tarafindan kabul edildigi gibi, güvenlik çikarlari ve bagimsizligin gerçeklesmesi gibi amaçlar varilan Lozan Antlasmasi  ve kurulan bölgesel paktlarla büyük ölçüde ulasilmistir. Deletin varligin sürdürülebilmesinin bir diger geregi ise ekonomik olarak bagisizligin elde edilmesi geregidir. Bu çerçevede,  Cumhuriyet’in ilk yillarinda Izmir Iktisat kongresi toplanmis ve ekonomik kalkinma hamlesi baslatilmistir.

 

            3. II. Dünya Savasi Sonrasi Türk Dis Politikasi: Tek Yönlülük

 

            Atatürk döneminde izlenen milli dis politika çizgisinden ilk önemli degisme II. Dünya Savasinin sona ermesi ile ortaya çikmaya basladi. Bu dönemde izlenmeye baslanan politika radikal sapmalar tasimamakla birlikle, önceki dönemden farkli olarak daha fasif, tek yönlü ve tabiri caizse, kisiliksiz bir nitelik göstermeye basladi. Türkiye’yi böyle bir politika izlemeye zorlayan gelismeleri asagidaki gibi özetlemek mümkün görünmektedir.

 

            II: Dünya Savasinin sona ermesi ile birlikte uluslararasi sistemde güç dengesi büyük ölçüde degisti, ABD ve Sovyetler Birligi savastan daha da güçlenerek çiktilar. Ortaya çikan yeni güç dengesi yeni bir dünya düzeninin de olusmasina neden oldu ve ABD-Sovyetler Birligi rekabetinin sekillendirdigi yeni yapilanma, bir çok devlet için oldugu gibi, Türkiye açisindan da önemli sonuçlar yaratti.

 

            II: Dünya savasina girmemeyi basararak savasmanin yaratabilecegi olumsuzluklardan kurtulan Türkiye, savas bitmesine ragmen yeni tehditlerle karsi karsiya kalmaya devam etti. Savastan güçlü çikan Sovyetler Birligi’nin izledigi dis politika Avrupa kitasinin bölünmesine neden oldugu gibi, Türkiye’yi de tehdit eden unsurlar içermekteydi. Sovyetlerin Türkiye’den talepleri, Bogazlar üzerinde askeri üs dahil olmak üzere hak talep etmeleri, Kars ve Ardahan’in Sovyetlere iadesi, Türkiye’nin Trakya sinirinin yeniden gözden geçirilmesi ve Ankara’da Sovyet yanisi bir hükümet görmek istemesi seklinde özetlenebilir.[14] Savas sonrasinin güçlü ülkesi Sovyetler Birligi Türkiye’yi de, bir çok Dogu Avrupa ülkesi gibi, kendisine bagili hale getirmek itiyordu ve bu isteklerini sesli bir sekilde dile getirmekten kaçinmiyordu.[15]

 

            Sovyet tehdidine karsi koyabilecek gücünün olmadigini düsünen Türkiye, Ingiltere ve ABD’den yardim istemeye basladi. Sovyet tehdidi nedeni ile Türkiye’nin yapmaya zorlandigi bu tercih, Cumhuriyet kurulduktan sonra izlenen dis politikada önemli bir degisimin de baslangicini olusturdu.

 

            II. Dünya savasi sonrasi meydana gelen gelismeler Avrupanin bölünmesi ile sonuçlandi ve ideolojik temellere dayanan ve her alanda rekabetin yogun bir sekilde yasandigi iki kutuplu bir dünya düzenin de ortaya çikasinia neden oldu. Bati Avrupaya yönelik Sovyet tehdinin devam etmesi NATO’nun kurulumasi ile sonuçlandi. Ayni dönemde Sovyet tehdidini hisetmeye devam eden Türkiye, bu tehdide karsi durabilmenin bir yolu olarak bu örgüte dahil olmak için büyük çaba harcamaya basladi. NATO kuruldugunda örgüte alinmamakla birlikte, Ingiltere ve ABD Sovyet tehdidine karsi Türkiye’ye yardimda bulunmayi ve korumayi vaat ettiler.[16] Ayni dönemde Türkiye’yi Bati blogu içinde tutmak isteyen Ingiltere, Türkiye’den siyasa reFormlar yapmasini ve daha demokratik bir yönetime geçmesini istedi.[17]

 

            Büyük ölçüde ABD ve Ingiltere istedigi için çik partili demokrasiye geçis sürecini baslatan Türkiye ayni zamanda NATO’ya üye olabilmek için bu devletlerle yakin politikalar izlemeye devam etti. Kore Savasina asker gönderen Türkiye Bati ittifaki için güvenilir bir müttefik olabilecegini göstermeye çalisti. Fakat Türkiye’nin NATO’ya alinmasini saglayan temel neden ise ABD askeri çevrelerinin Sovyetlerin Ortadogu’da durdurulmasi için mutlaka Türkiye’nin destegine ihtiyaç duyulacagi konusundaki görüsleri oldu.[18] Ingiltere ise Türkiye’nin NATO üyeligine ancak bir sartla razi olmustu. Türkiye Ortadogu bölgesinde Ingiltere’nin çikarlarini korumak amaciyla kurulacak olan bir pakta destek vermeliydi.[19] Ingiltere’nin bu istegine evet diyen Türkiye NATO’ya üye oldu.

 

            Türkiye’nin NATO üyeligi Türk dis politikasinda yasanan degisimin de belirgin hale gelmesi anlamini tasimaktaydi. Bu üyelik Sovyetlere karsi güvenligin saglanmasi yaninda Bati dünyasina kabul edilme olarak ta algilandi ve Batililasama yolunda çok büyük bir adimin atildigi düsünüldü. Batili ülkelerle siki bir isbirligi yapmak ise Türk dis politikasinin temel özelliklerinden biri haline geldi.[20]

 

            Sonuç olarak II Dünya Savasi sonrasi meydana gelen gelismeler Türkiye’nin Bati Ittifaki içinde yer almasi ile sonuçlandi. Bu gelisme ayni zamanda Türk dis politikasinda önemli bir degisiklik meydana getirdi ve Türkiye bu dönemde hemen hemen her konuda basta ABD olmak üzere, Batili devletlerin attigi adimlari takip etmeye basladi. Bunun bir sonucu olarak Cumhuriyet’in ilk yillarindan itibaren izlenen milli dis politika yerini daha kisiliksiz, daha bagimli ve tek yönlü bir anlayisa birakti. Diger bir ifade ile bu yeni dönemde Türk dis politikasi daha çok Batili baskentlerdeki  egilimlere göre sekillenmeye basladi denilebilir.

 

             4. Kibris Sorunu Ve Çok Yönlü Dis Politika

 

            1960li yillarin basindan beri baska hiçbir unsur Kibris kadar Türk dis politikasini etkilememistir denilebilir. II Dünya Savasindan sonra izlenen Bati yanlisi ve pasif dis politikada yasanan degisimin ilk kivilcimi 1962 Küba Füze Krizi ile ortaya çikti ve Türkiye belki de ilk kez müttefiklerine hangi ölçüde güvenebilecegi konusunda ciddi olarak kusku duymaya basladi. Fakat degisimdeki asil önemli unsur Kibris sorunu oldu ve bu sorun Türkiye’nin II Dünya Savasindan sonra izlemeye basladigi dis politikanin ülke çikarlarini hangi ölçüde saglayabilecegini sorgulamasina zemin hazirladi. 5 Haziran 1964 tarihinde ABD Baskani Johnson’un Basbakan Ismet Inönü’ye gönderdigi mektup Türkiye’de büyük bir hayal kirikligi ve saskinlik yaratti.[21]

 

            Johnson Mektubu Türkiye’nin NATO Ittifaki ve ABD’ye hangi ölçüde güvenebilecegi konusundaki kaygilanmasina yol açtigi gibi, ABD’ye olan bagimliligin ne denli Zarali sonuçlari olabileceginin fark edilmesini de sagladi.[22] Mektupta ABD Baskani Türkiye’nin Kibris’a müdahale etmemesini istemekteydi. Böyle bir müdahaleden önce ABD’ye danisilmasini, Yunanistan ile herhangi bir askeri çatismaya girilmemesini, böyle bir durumda Sovyetler Birligi ile çikabilecek bir çatismada NATO’nun Türkiye’ye yardim edemeyecegini ve daha da önemlisi, ABD’nin askeri yardimlarinin verilis amaci disinda kullanilamayacagini ifade temekteydi.[23]

 

            Bu mektuptan sonra Türkiye Kibris’a müdahale etmekten vazgeçti, fakat mektup krizi Türkiye’nin ABD ve NATO ile iliskilerini yeniden degerlendirmeye tabi tutmasini sagladi.[24] Bu kriz sayesinde Türkiye Bati dünyasi disinda kalan ülkeleri büyük ölçüde ihmal ettiginin farkina vardi. Bu çerçevede gerek Dogu Blogu ülkeleri, gerek III. Dünya ülkeleri ve gerek se Müslüman Ortadogu ülkeleri ile yeniden iyi iliskiler gelistirmeye yönelik politikalar benimsenmeye baslandi.

 

            1974 yilinda on yil öncekine benzer bir gelisme yasandiginda ise Türkiye, ABD’nin bütün israrlarina ragmen, Kibris’a müdahale etmekten vazgeçmedi. Türkiye’nin Kibris’a müdahalesi ABD, Avrupa Birligi ve NATO ile olan iliskilerini büyük ölçüde etkiledi ve ABD müdahaleden sonra Türkiye’ye karsi silah ambargosu uygulamaya basladi. ABD silah ambargosu ABD’ye bagimliligin ve tek kaynaga bagimli silahlanmanin ne denli milli güvenlik çikarlari için tehlikeli olabilecegini daha da belirginlestirdi. Çünkü bu ambargo Türkiye’nin askeri gücünün büyük ölçüde kullanilamaz hale gelmesine neden oldu.[25]

 

            Sonuç olarak Kibris sorunun ortaya çikmasi Türkiye’nin 1945ten itibaren izlemeye basladigi Bati yanlisi, tek yönlü ve ABD yanlisi dis politikanin da degismesine ve daha kisilikli ve çok yönlü bir dis politikanin izlenmeye baslanmasina neden oldu. Buna ragmen Cumhuriyetin kurulmasi ile kabul edilen Batililasma hedefinden vazgeçilmedi, fakat Bati ile iliskilerin milli çikarlara zarar verebilme ihtimalinin de hesaba katilmasi gerektiginin farkina varildi ve dünyanin sadece “Bati”dan ibaret olmadigi anlasilmis oldu.

 

            5. Ekonomik Boyut ve Aktif Dis Politika

 

            1980 yillarin basindan itibaren disa açik serbest piyasa ekonomisine geçen Türkiye, izlemeye basladigi yeni ekonomi politikasini destekleyecek dis politika uygulamalarina geçme zorunlulugunu hissetmeye basladi. Bu çerçevede Bati dünyasi yaninda Islam ülkeleri, komsulari ve daha önceleri çok fazla önemsemedigi bölgelerle yogun ekonomik iliskiler kurma çabalari ön plana çikti.

 

24 Ocak 1980 tarihinde yürürlüge giren ve o tarihten itibaren 24 Ocak karalari olarak literatüre geçen ekonomik politikalar ile birlikte Türkiye ithal ikameci ekonomik politikalardan vazgeçti disa açik serbest piyasa ekonomisini uygulamaya basladi. Disa açik piyasa ekonomisinin en önemli hedeflerinden biri de ihracatin arttirilmasi idi. Bu amaçla özellikle bölge ülkeleri ile yogun bir ticari iliski agi gelistirme çabalarina girildi. Bu çerçevede Türkiye belki de ilk kez ciddi anlamda ekonomik politikalari bölgesel bir güç olma araci olarak kullanmaya basladi. Diger bir ifade ile biraz da izlenen yeni ekonomik politikalar nedeniyle, Türkiye 1980li yillarda siyasal hedeflerine ulasmak için dis ticaret iliskilerini gelistirmeye ve ekonomisini de buna göre ayarlamaya basladi.[26] Özellikle bu dönemde iktidara gelen Turgut Özal siyasal hedeflere ulasmanin en etkili aracinin güçlü bir ekonomi ve gelismis yüksek bir dis ticaret hacmi olduguna inanmaktaydi.[27]

 

 1973 Petrol krizi, 1974 Kibris müdahalesi ve pesinden uygulanan ABD Silah ambargosu Türkiye’nin yeni ekonomik arayislara girmesini bir ölçüde kaçinilmaz hale getirmisti. Kibris sorunu nedeniyle Türk dis politikasinda yasanan çok yönlülük ekonomik bir boyut kazanarak yeni bir degisim süreci daha yasamaya basladi denilebilir. Izlenen disa açik liberal ekonomik politikalarin dogal bir sonucu olarak “izolasyoncu bir dis politika izlenmesi” mümkün olmaktan çikti.[28]

 

            1980 sonrasi dönemde Türk dis politikasinda yasanan en önemli degisme kuskusuz Soguk Savas döneminin sona ermesi ile birlikte gündeme gelmeye basladi. Ideolojik temele dayali iki kutuplu dünya düzeninin sona ermesi, yaklasik yarim asir boyunca Türkiye’nin dis politikasini üzerine bina ettigi yapinin ortadan kalkmasi sonucunu dogurdu. Bu önemli gelisme Türkiye’nin dis politikasini yeniden sekillendirmesini zorunlu hale getirdigi gibi, Türkiye, daha önceleri karsilasmadigi yeni sorunlarla yüz yüze gelmeye basladi. Dogu-Bati cephelesmesinin sona ermesi ve Sovyetler Birligi’nin dagilmasi ile birlikte Türkiye’yi kusatan bölgelerde yeni ve önemli sorunlar ortaya çikmaya basladi ve bu bölgelerde meydana gelen çatismalar Türkiye’nin bu sorunlara müdahil olmasini kaçinilmaz hale getirdi. Türkiye’nin meydana gelen yeni gelismelere karsi gösterecegi tepki önemli hale geldi ve bu yeni gelismeler, yarattigi olumsuzluklar yaninda, Türkiye için bir çok yeni firsatin da ortaya çikmasini sagladi.

 

Bu dönemde yeni gelismelerin dogal bir sonucu olarak Türk dis politikasinda yeniden önemli degismeler gözlemlenmeye baslandi ve daha aktif, katilimci ve çevresinde olup bitenlere müdahale eden bir özellik ortaya çikmaya basladi. Özellikle Türk silahli Kuvvetlerinin ülke disinda BM ve NATO misyonlari çerçevesinde görevler almaya baslamasi, I. Ve II. Irak krizlerinde aktif rol oynamasi Bosna, Kosova Afganistan Krizlerine aktif askeri destek vermesi Türkiye’nin Soguk Savas sonrasi dönemde daha aktif, katilimci ve dinamik bir dis politika izlemeye basladigini gösterdi. Ayrica ayni dönemde basta Rusya ve Iran olmak üzere komsu ülkeler ve Türk Cumhuriyetleri ile yüksek düzeyde ekonomik ve ticari iliskiler hizla gelistirildi. 1890li yillarda Türk dis politikasinda yasanan be degismelerde Turgut Özal’in kisilik özelliklerini de göz ardi etmemek gerekmektedir.[29]

 

            Sovyetler Birligi’nin dagilmasi ile birlikte bagimsizliklarini kazanan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri Türkiye için yeni firsatlari da beraberinde getirdi. Bu yeni devletleri hemen taniyan Türkiye, ekonomik sosyal ve siyasal alanlarda gelistirdigi iliskilerle bölgede etkili olma çabalarini yogunlastirdi. Fakat Türkiye’nin Soguk Savas döneminin sona ermesine hazirliksiz yakalanmasi, bölgeye yönelik politikalarinin önceden sekillenmemis olmasi ve iç siyasal istikrarsizliklardan dolayi istenilen ölçüde etkili olamadigi söylenebilir.[30] Yine ayni dönemde Kafkasya’da yasanan sorunlar Türkiye’nin bu bölgeyle olan iliskilerini daha aktif hale getirmesini kaçinilmaz kildi. Azerbaycan-Ermenistan çatismasi, Çeçenistan sorunu ve Gürcistan’daki iç karisikliklar Türkiye’yi yakindan ilgilenmeye zorladi ve Türkiye bu sorunlara karsi tutumunu sekillendirirken zaman zaman Rusya ile karsi karsiya gelmeye basladi. Fakat bu dönemde Türkiye Rusya ile ciddi bir kriz yasamadigi gibi ekonomik iliskilerini de yogunlastirmayi basardi.[31]

 

            Sonuç olarak 1980lerin basindan itibaren  ekonomik boyutu ön plana çikmaya baslayan Türk dis politikasi, Soguk Savas döneminin sona ermesi nedeniyle ortaya çikan bölgesel sorunlar yüzünden daha aktif, katilimci ve çevresinde meydana gelen gelismelere gerektiginde müdahale etmeyi göze alan yeni bir dis politika çizgisi benimsemeye basladi.

 

            6. Sonuç

 

            Cumhuriyet dönemi Türk dis politikasi temel anlayis olarak niteligini büyük ölçüde korumus ve ana çizgisinden önemli bir sapma meydana gelmemistir. Bu politikanin temeli ise Atatürk döneminde atilmistir ve barisçil, çevresi ve dünya ile iyi iliskiler kumayi hedefleyen yönü Bati’ya dönük milli be devlet yaratma ve bu devletin varligini ve bagimsizligini koruma hedefine yönelen “milli” bir dis politikadir. Bugün Avrupa Birligi ile bütünlesme yönünde atilan adimlar da yine “çagdas medeniyet seviyesine yükselme” hedefi çerçevesinde düsünüldügünde Atatürk dönemi Türk dis politikasi hedefleriyle bir bütünlük göstermektedir.

 

            Türk dis politikasinda ilk ve beklide en önemli degisim II. Dünya Savasinin sona ermesi ile ortaya çikmis ve Soguk Savas döneminin ortaya çikmasi ile birlikte Türkiye tercihini Bati dünyasi ile birlikte olmadan yana yapmistir. Bu terci Türk dis politikasinin temel çizgisine aykiri olmamakla birlikte, uygulamada asiri Bati yanlisi, ABD ve NATO’ya bagimli ve kisiliksiz bir dis politika uygulamasi görülmüstür. Kibris Sorununun ortaya çikmasi ile birlikte Türkiye daha kisilikli, Bati disindaki dünyayi da dikkate alan bir dis politika izlemeye baslamis ve bu sorun Türkiye’nin milli çikarlarinin ABD ve NATO’nun çikarlarindan farkli olabilecegini görmesini saglamistir. 1974 Kibris Müdahalesi, petrol krizi ve ABD silah ambargosu beraberinde ekonomik kriz getirmis ve bu krizi asmak için uygulamaya konulan disa açik serbest piyasa ekonomisi Türk dis politikasini da etkilemistir. Soguk Savas döneminin sona ermesi ise Türkiye’nin 1945’ten sonra Türkiye’nin dis politikasini üzerine bina ettigi yapinin ortadan kalkmasi sonucunu dogurmus ve Türkiye’nin dis politikasini yeniden sekillendirmesini kaçinilmaz kilmistir. Bu gelisme Türkiye’nin bölgesinde daha aktif, katilimci ve bölgesel bir aktör olmasini saglayacak dis politika tercihlerinde bulunmasi sonucunu dogurmustur.

 

Sonuç olarak Türk dis politikasinda meydana gelen bütün bu degismeleri hiçbir zaman dis politikanin temel niteliklerinden bir ayrilmayi getirecek düzeyde  olmadigi söylenebilir. Diger bir ifade ile belli dönemlerde dis politikada önemli degismeler olmakla birlikte, Cumhuriyet dönemi boyunca izlenen dis politika temel niteligini büyük ölçüde korumustur.

 



[1] KEMAL, Gazi Mustafa, (1980), Nutuk, cilt 2, ikinci baski, Kültür Bakanligi Yayinlari no: 389, Milli Egitim Basimevi, Istanbul, s. 5-6.

[2] GÖNLÜBOL, Mehmet; SAR, Cem, (1990), ATATÜRK ve Türkiye’nin Dis Politikasi: 1919-1938, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara, s. 6.

[3] GÖNLÜBOL, Mehmet; SAR, Cem, (1990), a.g.e., s. 7.

[4] GÖNLÜBOL, Mehmet; SAR, Cem, (1990), a.g.e., s. 7

[5] GÖNLÜBOL, Mehmet; SAR, Cem, (1990), a.g.e., s. 8-9.

[6] GÖNLÜBOL, Mehmet; SAR, Cem, (1990), a.g.e., s. 9.

[7] KEMAL, Gazi Mustafa, (1980), s.6.

[8] KEMAL, Gazi Mustafa, (1980), s.7.

[9] HOLSTI, K. J. (1992), International Politics, sixth edition, Prentice-Hall International, New Jersey, s. 82.

[10] GÖNLÜBOL, Mehmet; SAR, Cem, (1989), Olaylarla Türk Dis Politikasi, 7. Baski, Alkim Kitabevi  yayinlari, Istanbul, s.56.

[11] ORAN, Baskin, (2003), Türk Dis politikasi Kurtulus Savasindan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt I 1919-1980), Editör: Baskin Oran, 8. Baski, Iletisim, Istanbul, s. 19.

[12] GÖNLÜBOL, Mehmet; SAR, Cem, (1989), Olaylarla Türk Dis Politikasi, 7. Baski, Alkim Kitabevi  yayinlari, Istanbul, s.99.

[13] ORAN, Baskin, (2003), Türk Dis politikasi Kurtulus Savasindan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt I 1919-1980), Editör: Baskin Oran, 8. Baski, Iletisim, Istanbul, s. 46.

 

[14] KUNIHOLM, Bruce R., (1980), The Origins of the Cold War in the Near East: Great Power Conflict and Diplomacy in Iran, Turkey and Greece, Princeton University Pres, New Jersey, s. 219; McGHEE, George C., (1954), “Turkey Joins the West”, Foreign Affairs, cilt 32, no. 4, s. 615.

[15] SADAK, Necmettin, (1949), “Turkey Faces the Soviets”, Foreign Affairs, cilt 27, no. 3, s. 459.

[16] Melvyn P. LEFFLER,  (1992), APreponderance of Power: National Security,The Truman Administration and the Cold War, Stanford Univercity Pres, Stanford, s. 289.

[17] LOUIS, Roger Wm., (1984), The British Empire in the Middle East 1945-1951: Arab Nationalism, the United States and Postwar Imperialism, Clarendon Pres, Oxford, s. 79.

[18] Melvyn P. LEFFLER,  (1992), APreponderance of Power: National Security,The Truman Administration and the Cold War, Stanford Univercity Pres, Stanford, s. 420

[19] Foreign Relations of the United States, cilt 5,  (1982), The Near East and Africa, US Government Printing Office, Department of State Publications 9114, Washington, s. 147.

[20] KARAOSMANOGLU, Ali, (1988),”Turkey and Southern Flank: Domestic and External Context”, NATO’s Southern Allies: Edited by J Chipman, Roudledge, London, s. 165.

[21] ‘Document: Correspondence Between President Johnson and Prime Minister Inönü, June 1964’, The Middle East Journal, cilt 20, no. 3, Summer 1966, ss. 386-93.

[22] VALI, Ferenc A., (1972), Turkish Straits and NATO, Hoover Institution Pres, Stanford, s. 76.

[23] “ Document: Correspondence Between President Johnson and Prime Minister Inönü, June 1964”, The Middle East Journal, cilt 20, no. 3, Summer 1966, ss.386-387.

[24] SOWERWINE, James Edward, (1987), Dynamics of Decision-Making in Turkish Foreign Policy 1961-1980, (yayinlanmamis doktora tezi), Univercity of Wisconsin, Madison, s. 102.

[25] HARRIS, George S., (1985), Turkey Coping with Crisis, Westview Pres, London, s. 193.

[26] LAÇINER, Sedat, (2003), “Özal Dönemi Türk Dis Politikasi”, 1980-2003 Türkiye’nin Dis, Ekonomik, Sosyal ve Idari Politikalari, editörler: Turkut Göksu ve digerleri, Siyasal Kitabevi, Ankara, s. 30.

[27] LAÇINER, Sedat, (2003), a.g.e., s. 30.

[28] LAÇINER, Sedat, (2003), a.g.e., s. 36.

[29] LAÇINER, Sedat, (2003), a.g.e., s. 46.

[30] BAL, “Idris, Türk Cumhuriyetleri Politikasi”, 1980-2003 Türkiye’nin Dis, Ekonomik, Sosyal ve Idari Politikalari, editörler: Turkut Göksu ve digerleri, Siyasal Kitabevi, Ankara, s. 73.

[31] KASIM, Kamer, “Türkiye’nin Kafkasya Politikasi”, 1980-2003 Türkiye’nin Dis, Ekonomik, Sosyal ve Idari Politikalari, editörler: Turkut Göksu ve digerleri, Siyasal Kitabevi, Ankara, s. 79-95.

 






YAZARIN DİĞER YAZILARI


E-Posta Listesi

Günün SÖZÜ

 
Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi
© 2009-2024 - Tüm Hakları Saklıdır. Bilsam.Org | Sistem:UmutDenizi Web