Bilsam Logo

Ana Sayfa » Kaos mu Adalet mi?

Kaos mu Adalet mi? | Bilgi Yolu Egitim Kültür ve Sosyal Arastirmalar Merkezi | Bilsam.Org
Bilindigi üzere geçtigimiz günlerde (30-31 Mart) Malatya’da BILSAM tarafindan önemli bir sempozyum gerçeklestirildi.


Orhan TUGRULCA
Tarihçi-Yazar

otogrulca@hotmail.com
 
Bilindigi üzere geçtigimiz günlerde (30-31 Mart) Malatya’da BILSAM tarafindan önemli bir sempozyum gerçeklestirildi. Sempozyumun konuklari arasinda Afganistan ve Arap dünyasindan iki önemli bilim adaminin katilmis olmasi uluslar arasi niteligine önemli bir katki saglamistir. Böylece Islam dünyasinin iki ayri cografyasindan aynaya bakma imkani bulduk.
 
Dogrusu bu yazinin amaci sempozyumda almis oldugumuz notlari paylasmak degildir. Biraz önce ifade ettigim üzere aynayi daha çok kendimize çevirmek ve kendi durumumuzu anlamaya çalismak olacaktir. 
 
Asagi yukari bütün konusmacilar sempozyumun uluslar arasi nitelikte olmasindan hareketle, daha çok mevcut dünya sistemine yönelik analizlerde bulundular. Ilk bakildiginda bunun böyle olmasi gerektigini hemen ifade edebiliriz. Ancak, uluslar arasi sistem sorgulanirken konusmacilar Türkiye degerlendirmelerinden israrla kaçindiklarini gördük. Hâlbuki sempozyumun üst basligi “Küresel Degisimin Yönü: Kaos mu Adalet mi?” idi. Hele oturumlardan birinin “Küresellesen Dünya’da Ulus Devlet ve Sonrasi” olmasi, “Türkiye” konusunun daha çok islenmesini zorunlu kiliyordu. Dogrusu sempozyumun ilk günü ilk oturumuna kavusamadim. Ancak “Küresellesme”, “Degisim” ve “Ulus Devlet” gibi günümüzde en çok tartisilan anahtar kavramlarindan sadece küresellesme kavraminin merkez alinip çokça tartisilmasi- ki konusmacilarin bir kismi da bundan rahatsiz olduklarini ifade ettiler- bilhassa Türkiye’de degisim ve bu baglamda ulus devletin durumu ile ilgili hususlarin göz ardi edilmesi dikkatlerden kaçmadi.
 
Biliyoruz ki “degisim” kavrami bugün güncel olan Arap dünyasi için daha yeni tartisilirken genel olarak Islam dünyasi dikkate alindiginda Müslüman nüfusu ile içe ve disa dönük degisim hizi ile Türkiye merkeze oturmaktadir. Hele ulus devlet yapilanmasi ile degisim kavramlarini bir araya getirdigimizde Türkiye Avrupa cografyasi da dâhil degisim kavraminin en çok tartisilmasi gereken ülke durumuna gelmektedir.
 
Yukarida ifade ettigim üzere aynayi daha çok kendimize çevirmemiz gerektigi noktasindaki istemimizden hareketle sempozyumda Türkiye’nin yüzyilin basinda yapmis oldugu ulus devlet tercihi ve bu tercihinden dogan Kürt meselesi ve bunun ulus devletin gelecegi açisindan ne anlama geldigi yönündeki analizleri dinlemek isterdik.
 
Konusmacilarin Türkiye merkezli ulus devlet analizlerine girmemelerinin nedenini bilmiyoruz. Ancak Sayin  A. Kadir Baharçiçek’in ifade ettigi üzere hem Arap dünyasinda hem de Türkiye’de “Eski hal muhal” oldugu kesindir.
 
Ifade ettigimiz üzere aynayi kendimize tutacagimiza göre Arap dünyasini bir tarafa birakip Türkiye’de eski halin “muhal” oldugu ancak yerine neyin “hal” olacagina bakilmasinda yarar var.
 
Bu sorunun kolay bir cevabi olmadigini biliyoruz. Bunun için meseleyi izah etmek için basit ve anlasilir bir yönteme basvurmak istiyoruz.
 
Malatya’nin son zamanlarda gerek BILSAM’in, gerek Belediye’nin ve Kent Konseyi zeminlerinde ve Küçük Millet Meclisinde uluslararasi, ulusal ve kent ölçeginde yapilan etkinliklerde mevcut “hali” mizin “kaos”a dogru mu yoksa “adalet”e dogru mu evrildigini net göremesek bile bir takim ipuçlarina ulasma imkâni buluyoruz.
 
Degisim denilen olgunun dogrusu üç asamasi oldugundan hareketle: Birinci asama, uzun bir uyku halinden sonra sersemlik ve buna bagli olarak hesaplasma. Ikinci asama hesaplasmayi içinde barindirmakla beraber degisime motor gücü olacak tarihsel, kültürel ve dinsel potansiyellerin projelendirmesini içermektedir. Üçüncü ve son asama ise degisimin adalete dogru evrilmesini saglayacak sosyal, kültürel, ekonomik ve entelektüel mekanizmalarin kendi kendini yenileyecek hale gelmesidir.
 
Bu asamalar dikkate alindiginda yukarida saydigim platFormlarda genellikle bir sersemlik, kendi konumlarini yeniden tanimlama çabalari ve tabi ki hesaplasma istegi açikça görülmektedir.
 
Daha da somutlastirmaya çalisacak olursak bu tür platFormlarda dört farkli kesimin zihin dünyalarinda kopan firtinalara ve bunun tarihsel arka planina bakilmasi gerekir. 
 
Bunlar Türkiye’nin son altmis yilinda ortaya çikan ideolojik hareketlerin mensuplaridir. Tarihsel damarlarini da dikkate aldigimizda bunlar Islamcilar, solcular, milliyetçiler ve sol-Marksist hareketin ana rahminden neset eden Kürt hareketi olarak tasnif edebiliriz.
 
Bu tespiti sunun için yapiyoruz: Bugün ve gelecekte bu ülkede tarihsel izdüsümleri farkli zamanlarda ve derinlikte de olsa degisim ve dönüsüm bu siyasi ve ideolojik hareketlerin içinden çikacaktir. Zira tarihsel izdüsümü olmayan hiçbir hareketin bugün için varlik göstermesi sosyolojik olarak mümkün degildir. 
 
Peki, bu hareketler yukarida verdigimiz siralamanin hangi asamasindadirlar. Dogrusu bu her hareketin ayri ayri analizini yapmak bu yazinin boyunu asan bir durumdur. Ancak adi geçen bu ideolojik hareketlerin – ki Islami hareketleri de “din” “ideoloji” tartismalarini gögüsleyerek ifade ediyorum- kisa degerlendirmelerini yaparak meselenin anlasilmasini saglamaya çalisacagiz.
 
Öncelikle Islami hareketlere baktigimizda; “Islami hareketler”  “merkeze” oturmanin büyük bir rehaveti içerisindedirler. “Islami devlet” projeleri siyasi gelismeler ile birlikte statükoya olumlu-olumsuz yanlari ile angaje olmus ve cazibesini yitirmistir. Antiemperyalist tutumundan vazgeçtigi gibi sinsice devam eden emperyalist dünya araçlari –ki Nato ve füze kalkani gibi- karsisinda sessiz hatta mesrulastirici bir rol oynamaktadir.
 
Hâlbuki “büyük ideallerimiz vardi. Tüm yeryüzüne hakki ve adaleti hâkim kilacaktik. Büyük seytan ve onun türevlerine asla boyun egmeyecektik.” Bu büyük dava için degilmiydi ki Afganistan’a daha biyiklari bile terlememis gencecik çocuklari yönlendirdik.
 
Afganistan Kabil üniversitesinden gelen Sayin Halilullah Rasuli konusmasinda, Türkiye’den Afganistan’a gitmis ve orada sehit düsmüs Bilal adli gençten bahsettiler ki “bu isim beni derinden sarsti. 25 yil önce yasadigimiz aciyi yeniden hatirlatti.
 
Zira Sayin Rasuli’nin sözünü ettigi ve “Afganistan’da çok iyi taninan bir sehittir” dedigi sonradan kendisine teyit ettirdigim Bilal Yaldizci adli genç arkadasimdi. Afganistan’a gitmeden önce Istanbul’da bir ögrenci evinde 4-5 ay birlikte kalmistik. Pakistan’a gidecegini orada Islam Üniversitesinde okuyacagini söylemisti bize. Ancak gittikten 4-5 ay sonra sehadet haberi geldi. Birlikte ayni evde kaldigimiz arkadaslar bu haber üzerine çok sarsilmistik. Yillardir acisi içimden çikmis da degil.
 
Dogrusu Bilal’in hikâyesini burada sahsi bir hatirayi paylasmak için vermiyorum. Türkiye Islamciligin tabiri yerinde ise hazin hikayesini ve geldigi noktayi açiklamak için verdim. Zira Bilal, “yeryüzüne çöreklenmis ve Islam dünyasini her yönüyle sarmalamis olan emperyalizme karsi durmak için” 29 Ekim 1987 yilinda Pensir vadisi Kiranmincan bölgesinde can vermisti. Oysa bugün ayni hareketin mensuplari emperyalizmin ileri karakollarinin günümüz güç dengeleri açisindan gerekli ve elzem görme  çabasindadirlar. Ne hazin.
 
Peki ya solcular. Degisimin taraflarindan biri de solcular olmasi gerekirken onlarin “hali” nedir? Dersiniz. Peleponnes savaslarinda bir hikâye anlatilir. Yunanlilar savasa gidip dönmeyenlerin hazin hikayesini kisaca anlatmak için “ya gidip öldüler ya da Romalilara pedagog oldular” derlermis. Solcularin hikayesi de üç asagi bes yukari ayni. Deniz Gezmis, Mahir Çayan, Hüseyin Inan ve daha binlercesi gittiler ve dönmediler! Geri kalanlar ise kimi patron kimi ulusalci-Kemalist geri kalani ise Kürtçü oldu. Bir kismi da her platFormda Islamci magdurlarin bir kisminin yaptigi gibi “biz ne iskenceler çektik, ne bedeller ödedik biliyor musunuz” gibi söylemlerle anilariyla geçinip gidiyor.
 
Milliyetçilere gelince onlar ulus devletin akincilari olmaktan yorulmus gibi. Kurulu düzenin ideolojik akincilari olmalarina ragmen “1944 olayi” ve 1980 darbesi ile sinirlari hatirlatilip görevleri yeniden tanimlandi. Kürt meselesinde, Ittihat ve Terakki’nin ötekilestirici misyonundan kendilerini kurtaramadilar. Hâlbuki üzerinde ideolojik düsüncelerini devsirdikleri tarihsel miras –ki Selçuklu ve Osmanli deneyimleri- farkliliklari bir arada tutmus bir büyük gelenektir. Bu büyük gelenek bir dönem 23. Milyon km2 alani ile farkli din, dil, mezhep, mesrep ve alt kültürleri bir arada tutmus olmasinin ender deneyimini olusturmaktadir. Oysa bugün bu gelenek üzerinde gelecek tasarlayan Türk milliyetçileri Anadolu cografyasinda bin yildir kendileri için “milleti sadika” olan Kürtleri idare etmekten aciz kaldilar.
 
Türkiye’de degisimin öncülerinden biri de süphesiz ki Kürt hareketidir. Bu hareketi degerlendirmek için dogrusu çok daha uzun metrajli bir açiklama yapmamiz gerekir ki bu yazinin konsepti buna uygun degil. Ancak su kadarini söylemeliyim ki Kürt hareketi Marksist Leninist ideolojisi ile Müslüman Kürt halkini nereye kadar götürebilecegi ciddi bir merak konusudur. Filistin Kurtulus örgütünün akibetine mi dönüsecek yoksa baska bir yol mu takip edecek bunu bilmiyoruz. Bu hareketin asil sürdürülebilir bir potansiyelinin olup olmadigini silahli kanadinin siyasi arenaya dönmesi ve Kürt halkinin özgür begenisine sunulmasi ile ortaya çikacaktir. Ancak su endise de yok degil; uluslasma sürecinde bu cografyada yasanan travmayi Kürtler ikinci bir kez daha ama bu kez Marksist Leninist deli gömlegini giyerek yasamayi tercih edecekler mi? Bunu bilmiyoruz.   
 
Sonuç olarak varmak istedigimiz nokta sudur: Türkiye’de degisimin öncüleri olmasi gereken ideolojik hareketlerin nitelik ve niceliklerine bakarak 150-200 yildan beri sürüp gelen degisimin her zamanki gibi yine devlet tarafindan mi yoksa “ideolojik hareketler” seklinde tasnif ettigimiz ve belli bir sosyal zemine tekabül eden hareketler tarafindan mi gerçeklestirilecektir. Dogrusu “Kaos mu Adalet mi” sorusunun cevabi burada yatmaktadir. Iste BILSAM’in sempozyumunda aranan cevap bu olmali idi. Bu sorunun cevabini arama noktasinda farkli bir arayis olarak dogrusu sayin Doç. Dr. Mustafa Arslan’in sunumunu önemsiyorum. Sunumunda ileri sürdügü “modernite kendi içinde yeni bir kutsal çikaracaktir.” “Yeni bin yil buna gebe..” “Yeni sosyal hareketler kimlik vurgulu arayis olarak ortaya çikacaktir.” “Akil disi ve mistik olacaktir.” “Sert ideolojik hareketlerin sonu olacaktir, gibi..” .tezin dogrulugu- yanlisligi bir tarafa üzerinde kafa yorulmasi gerektigine inaniyorum. 

Eklenme Tarihi : 10.04.2012





E-Posta Listesi

Günün SÖZÜ

 
Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi
© 2009-2024 - Tüm Hakları Saklıdır. Bilsam.Org | Sistem:UmutDenizi Web