Bilsam Logo

Ana Sayfa » Kurtuba Akademi Ulusal Ögrenci Sempozyumu

Kurtuba Akademi Ulusal Ögrenci Sempozyumu | Bilgi Yolu Egitim Kültür ve Sosyal Arastirmalar Merkezi | Bilsam.Org
Kurtuba Akademi Sosyal Bilimler Ulusal Ögrenci Sempozyumu....


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

      BILSAM Kurtuba Akademi’nin son düzeyi olan Sosyal Bilimler Ulusal Ögrenci Sempozyumu  2-3 Kasim 2013 tarihlerinde Malatya Çinar Koleji'nin sponsorlugunda Malatya Halk Egitim Merkezi Konferans Salonunda gerçeklesti. Temel amaci okuyan, arastiran, gelismeye açik ve arastirmaci nitelige sahip gençlerin erken yaslarda özgüven kazanmalari ve gelecege hazirlanmalarina katki saglamak olan sempozyum, bu amaciyla ögrencilerin yaptiklari arastirmalari akademik bir ortamda sunma imkani sagladi. 

 

      Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora ögrencilerinin bildirilerinden olusan ve iki gün süren sempozyumda Temel Islam Bilimleri, Felsefe,  Düsünce ve Medeniyet, Egitim ve Medya, Sosyoloji, Siyaset Bilimi ve Uluslararasi Iliskiler basliginda 7 farkli oturumda 28 sunum yapildi. Sempozyum sonunda katilimcilar katilim belgesi alirken, Kurtuba Akademi’nin dört asamali egitimini basari ile tamamlayan 12 ögrenci ise Kurtuba Akademi’den mezun olarak diplomalarini aldi.

      Sempozyumda sunulan bildirilerin kisa özetleri asagida yer almaktadir.

 

 

 

I. Oturum ( Temel Islam Bilimleri )

 

1)Feyyaz OGLAKÇI: Ibni Cerir etTaberi’nin Hz.Peygamber Algisi

- Hz. Muhammed’in Müslümanlara, Yahudilere, Hiristiyanlara ve Müsriklere Allah tarafindan gönderilen bir nur, bir lütuf oldugunu düsünmektedir.

- Taberî, Kur’ân’in korunmuslugu ile Hz. Muhammed (s.a.v.)’in korunmuslugu arasinda bag kurmaktadir.

- Taberî,Isra suresinde zikredilen(17:79)“Makam-i Mahmut” denilen makami  sefaat makami olarak algilamaktadir.

-Hz. Peygamber’in parmaklarindan suyun akmasini rivayet etmis fakat  bu olaya mucize degil demistir.

-“ayet”, “burhan” gibi kelimelere ve geçtigi ayetlere bu kelimelere mucize anlami yüklememis ve onlara mucize olarak bakmamistir.

- Taberi’ye göre Hz. Muhammed (s.a.v.)'in hak peygamber olduguna delil olarak insanlari âciz birakan bu Kur'an kâfidir.

- Taberî’ye göre Hz. Peygamberin verdigi gayb bilgisi Kur’an’in ihtiva ettigi ve bildirdigi geçmis peygamber ve ümmetlerinin bilgisidir.

 

2) Tugba GÜNAL:Kur’an-Insan ve Insan-Kur’an Arasindaki Diyalektik  Baglaminda Mütesabih Kavrami: 

-Muhkem ve Mütesabih kavramlarini netlestirme durumu Kur’an’in ‘ne dedigi ve ne demek istedigi’nden çok seklî anlamda onunla ilgilenip asil mesajdan uzaklasilmasi sonucunu dogurmustur.

- Yaratici da vahyinde hitap ettigi toplumun üzerinde uzlastigi(muvadaa) ve kasti olan belli bir dil kullanmistir. Kur’an’in kendi ifadelerinden de anlasilacagi üzere, Kur’an anlasilmak istemektedir, Kur’an, üzerinde anlama ve yorumlamanin gerçeklesmesini bekleyen bir metindir.

- Kur’an’da insanin bilmesi tek bir kaynaga degil de birçok unsura baglanilarak bilmeye verilen dar anlamdan kurtulmanin yolu açilmakta, böylece bu tecrübeyi mümkün kilacak araçlar yelpazesi genisletilmektedir.

- Anlamli ve açiklayici olan Kur’an, kisiyi de anlamli ve dogruyu beyan eden (açiklayan) özne konumuna tasir. 

-Yorum gücünü kullanmayan bir okuyucu; metni de sessiz, soluksuz; Kur’ani ifadeyle mehcur birakacaktir.

- Bu metin ayni zamanda muhatabiyla etkilesimini en yüksek seviyede tutan bir metindir. Aksi halde, etkilesimlerden uzak bir metin, etki olusturamaz ve varligi hakkinda farkindalik yaratamazdi.

- Allah’in muhatap kitleye  anlami kapali tarzda hitap etmesi, O’nun sünnetine aykiridir; çünkü böyle bir hitap ve oradaki buyruklardan insanlari sorumlu tutmasi, Allah için düsünülemez.

-  Kur’an’in ilk hitap çevresini olusturan müsrik Araplar bile Kur’an’in; anlasilmaz, kapali, ne dedigi, ne demek istedigi belli olmayan bir kitap oldugunu iddia edememislerdir.

-Kur’an’da anlami açik olmayan tek bir ayet yoktur. Dogrudan ya da bir bütün içerisinde anlamini daha net ortaya koysa da tüm ayetler muhatabi tarafindan anlasilmayi beklemektedir.

- Muhkem ve mütesâbih kavramlari birbirinin zitti degil, birbirinin tamamlayicisi yani bütünleyicisidir.

 

3)Hülya ÇILEK:Kiliçzade Hakki’nin Nübüvvet Görüsü

- Kiliçzâde Hakki pozitif felsefenin etkisi altinda yetismis ancak Islâm kültürü ile Bati’nin materyalist anlayisi arasinda sikismis ve bunlari birlestirme yolunda düsüncelerini sekillendirmis önemli bir sahsiyettir.

- Dine yönelik yazdigi yazilar onun günümüzde batici bir Islâm âlimi olarak tanimlanmasini saglamistir ki aslen yazdiklarini inceledigimizde ve hayatini gözden geçirdigimizde Islâm âlimi olarak anilmasinin da yanlis oldugu ortaya çikmaktadir.

- Osmanli Döneminde ele aldigi dine dair her görüsünde Islâm’in özünde terakkinin bulundugunun Hz. Muhammed’in ise toplumu sekillendiren ve içerisinde bulundugu toplumun terakkisini saglamakla beraber tüm dünyayi aydinlatan yüce bir sahsiyet ve seçilmis bir peygamber oldugunu dile getirmistir. Ancak Laikligin kabulünden Hürriyet-i Fikriye, Hür Fikir ve Kocaeli Gazetesindeki yazilarini inceledigimizde bu düsünce çizgisinden farkli yollarla uzaklastigini hatta eski fikirlerine tamamen zit görüsler serdettigini görmekteyiz.

- Yazara göre Islâm, Hz. Muhammed’in kendi çabalari neticesinde Araplari birlestirmek ve bununla beraber diger din mensuplarini da ayni çati altinda toplamak maksadiyla ortaya konmus emirler ve yasaklamalardan ibarettir.

- Peygamberler büyük dahilerdir.En büyük dâhi Hz. Muhammed’dir.

 -Dinlerin hepsi birer felsefe ve nazariyat sistemleridir. yazarimiza göre din menfaatler sistemi, peygamber ise bu sistemin kurucusudur.

-Ölüm sonrasina dair kavramlar dahinin kitleyi sürükleyebilmek için ortaya çikardigi  soyut kavramdir.Böylece kendi hakimiyetlerini güçlendirmislerdir.

 

4)A.Yakup SIPAHIOGLU:Kur’an’in Anlasilmasinda Yöntem olarak ayetlerin tarihlendirilmesiTartismasi ve Muhammed Abid el-Cabiri’nin Fehmu’l Kur’an isimli Tefsiri:

- Müslümanlar, Kur’an’i anlamak için yeni yöntem ve arayislar içerisine son iki yüzyilda girmis ve bu baglamda çagdas tefsir hareketleri ortaya çikmistir.

 -Kur’an davet sürecini sekillendiren sözler bütünüdür.

-Nüzul sirasina göre tefsir yazma üslûbu ise klasik dönem diyebilecegimiz modern öncesi dönemde örnegine rastlanmayan bir usuldür.

- Konumlanma, anlama biçimini  belirleyen en önemli unsurdur.

- Müstesriklerin  ortaya koyduklari çalismalarin temelinde basta Kur’an olmak üzere Islam kaynaklarinin güvenilir olmadigini ispat etmek amaci yatmaktadir.Ayrica müstesriklerin Kur’an’i anlamada kullandiklari yöntemler kaynagini metafizik bir belirsizlik olarak gördükleri vahyin, insanin yürüttügü bir mücadele sürecinde nasil sekillendigini açiklama gayreti üzerine kuruludur.

 - Nüzul sirasini tespit ederek tefsir yapmak bir üslûp olarak Batili çalismalardan neset etmisse de yeniçagin yeni sorulari karsisinda arayacagimiz cevaplar için ihtiyaç duyulan usûlün bir parçasi olabilir.

- nüzul ortaminin bilgisine sahip olmak sadece sahabenin naklettigi olay-ayet iliskisi olan rivayetlerden ibaret degildir.

- Nüzul sirasinda göre okuma üslubu esasinda bütün kaynagini oryantalist çalismalardan degil bir yönüyle klasik Islam ilim literatüründen almaktadir.

- Cabiri ayetlerin anlamlandirilmasinda ana basvuru kaynagi olarak Arap ufkunu (Arap bilgi ve kültürünü) da sayar.

 

5)Havva ÖZATA:Endülüs Tefsir Kültürü:

- Endülüs’e Islam ve Islamî ilimler iki sekilde girmistir: Bunlardan ilki fetihle beraber Endülüs’e gelen ve göç eden müslümanlarin eliyle; Ikincisi ise Dogu’ya, Misir, Sam ve Hicaz’a hac ve ilim ögrenmek maksadiyla seyahat eden Endülüs’lü müslümanlarin eliyledir.

- Kur’an’nin dili olmasi sebebiyle Arapça’ya ayri bir önem verilmistir.

- Malikilik, Endülüs’te bir mezhep taasubuna neden olmustur.

- Endülüs cografyasinda Mâlikî mezhebininde etkisiyle Kelam ve Felsefe çok fazla gelisme göstermemistir.

-Endülüslü müfessirler tefsirde rivayet metodunu esas almislardir. Dirayet metodunu ise salt rey’e bagli bir anlayisla degil yine rivayet eksenli bir yaklasimla kullanmislardir.

- Tefsire dair yazilan eserlerde de filolojik tahliller önemli bir yer almistir.

- Endülüslü müfessirler bâtinî yaklasimlara teveccüh göstermemis nasslardan uzak, gelisi güzel te’villerden sakinmislardir.

- Endülüslü müfessirler isrâiliyat konusunda da oldukça temkinli davranmislardir ve eserlerinde bu tür haberlere çok yer vermemislerdir.

 

 

II.Oturum ( Sosyoloji )

 

1)Havva  YILMAZ:Ideoloji Baglaminda “Türban” üzerine Bir Söylem Analizi:

- Iktidar ve güç iliskileri her türlü etkilesimin ve tüm bilgi üretim süreçlerinin içindedir.

- Güçlü olan sinirlari belirleme yetkisini de elinde bulundurmaktadir. Bu anlamda siradan bir kelime/kavram koca bir ideolojik arkaplani içinde barindirabilmektedir

-. Modernlesen Türkiye’de 1923 sonrasi otoriter bir rejim hâkim olmustur. Devlet Amerikan WASP(Beyaz, Anglo-Sakson, Protestan)’i gibi gayri resmi vatandaslik kriterleri belirlemistir.

- Basörtüsü yasagi da devletin bu tür ayrimci uygulamalarindan sadece birisidir fakat toplumdaki iktidar iliskileri yasagin çok daha derinlesmesine ve içsellestirilmesine neden olmustur.

- Basörtüsü ve “türban” arasindaki dikotomi iyi niyetli bir girisim olarak baslamistir.

-Kemalizm’in kadin perspektifi çogunlukla Osmanli döneminin sonlarindaki Baticilik ve Islamcilikla beraber üç popüler ideolojiden biri olan Türkçülük orjinlidir

-Ailenin ve terbiyenin milli olmasi Islamci ve Batici olmadan bir “biz” yaratmak için gereklidir.

- Gericilikle mücadele Kemalistler için bir çesit kutsal vazife anlamina gelmektedir. Kadinlar bu açidan rejimin sembolü olarak ayrica bir sorumluluga sahiptirler

- Kemalistlere göre. Basörtüsü takmak dogrudan gericiligi tercih etmek ve modernizme karsi olmak anlamina geliyordur.

- -Kemalistlere göre basörtüsünün modern versiyonu daha tehlikelidir çünkü alternatif bir modernlesme imkani sunmaktadir

-“Türban” Islamcilik ve Baticilik ikileminde Islamciligi tercih etmek anlamina gelmektedir.  

-“Türban” ayrica toplumun özneleri tarafindan basörtülü kadinlari nesnelestirmek üzere de kullanilmaktadir.

-“Türban” örneginde oldugu gibi muhatabini ideolojik olmakla elestirmek üzere kullanilan bir kavramin kendisinin totoliter bir ideolojiyi sahiplenmesi bu açidan iyi bir örneklik teskil etmektedir.

 

2.Sümeyye SOYLU:Türkiyenin Modernlesme Sürecinde Degisimin Belirleyicisi olarak Kadin:

- Türkiye’nin modernlesme sürecinde ortaya çikan her bir akimin kendine has kadin tasavvuru vardir.

-Kadinlar Çagdas Islamciligin en iyi aktörleri, örtünme ise sembollerin en dikkat çekicisidir.

-Milletlerin biyolojik üreticileri olma rolü yaninda kadinlar, milletlerin kültürel olusumunda, vatandaslik haklari ve yükümlülükleri yoluyla milletin sivil olusumunda da önemli rollere sahiptirler.

- Gerek modernlesme gerek modern paradigmalara direnme noktasinda verilen kamusal mücadelenin görünür toplumsal aktörleri kadinlardir.

-. Kadinlara taninmis olan sosyal ve siyasal haklar “siyasal rejimin niteligini ortaya koymada simgesel bir rol” oynamaktadirlar.

- Kadin haklari, din hegemonyasini kirmakta ve Osmanli toplum yapisindan siyrilmakta önemli bir araç olarak görülmektedir.

- Batici düsünceyle birlikte, toplumsal ilerleme, medeni hayat ile kadinin egitimi ve Islami geleneklerden siyrilmasi temalari açiklik kazanmaktadir.

- Kadinlarin örtünmesi Islamcilik, geleneksellik ve modernizm arasindaki bu odaksal gerilimin temeli üzerine kurulmus çagdas Islamci hareketin en dikkat çekici ayit edici niteligidir.

 

3.Tuba ULUTAS:Osmanli Cumhuriyet Modernlesmesi Sürecinde Fikih Sosyoloji iliskilerini Yeniden Düsünmek:

-Geçmisten günümüze bir çok medeniyet kurulmus, her medeniyet de kendi sosyo-kültürel degerleri çerçevesinde toplum bilimlerini olusturmustur. Osmanli toplumlarinda ele alinan toplumsal olgular fikih ile, batili toplumlar da ise sosyal bilimler ile ele alinmistir.

-19. Yy da bu yana fikih ve sosyal bilimler arasinda oldukça çetrefilli bir dönem geçmektedir. Bati kaynakli sosyal bilim, fikhin sahip oldugu alani fethederek, geleneksel olarak fikihtan beklenen fonksiyonlari üstlenmeye, fikih ise kendi kendini sürekli yenileyerek, varligini korumaya çalismaktadir.

-Sosyoloji ve fikih arasinda ontolojik ve epistemolojik seviyede farkliliklar vardir. Sosyal bilimler ontolojik olarak genelde bir yaratici kabul etmez; etse bile bu yaratici fikihda oldugu gibi epistemolojik bir bilgi kaynagi olarak görülmez. Buna karsin fikih ontolojik olarak evrenin ve toplumun Allah tarafindan yaratildigini tasdik eder ve Allah’i epistemolojik bir kaynak olarak kabul eder.

-Sosyal bilimler belirli asamalardan geçerek tamamen toplum tarafindan üretilip belirlenirken, fikih toplum üstü bir kaynaga dayanmaktadir.

-Osmanlinin yikilmasi ve yerine modern ulus-devletlerin kurulmasi ile sonuçlanan sosyal degisim, Osmanli’nin bir islam devleti kimligi ile kültürel ve ideolojik temelini olusturan fikhin yerine sosyal bilimlerin ürettigi ideoloji, kavram ve teorilerin geçmesini saglamistir. Böylece toplumun fikhi açiklamalari sona ermis ve batili sosyal bilimlerin çerçevesine girmistir.

-Cumhuriyetle birlikte modernlesme sürecinde türk sosyolojisi açisindan Z. Gökalp oldukça önemlidir. O baslangiçda Osmanlinin yikilisini önlemek sonrada Cumhuriyetin olusumuna katki saglamak için çalismistir.

 

4.Cenk BEYAZ:Y Kusagi Baglaminda Türkiyedeki Gençlik Üzerine:

-2012 verilerine göre, Türkiye nüfusunun yüzde 25’i Y kusagina mensuptur.

- Y kusagindakiler, X kusagindakilere göre daha sabirsiz, daha bireysel, kendine güven duygulari daha yüksek, sadakat duygulari daha zayiftir

- Y kusagi teknolojiyi yakalayan kusak olmasina ragmen Z kusagi yüzde yüz dijital kana sahiptir.

- X kusaginin yaslanip yerini Y kusagindakilere birakmasi, iki kusak arasindaki bariz farklar göz önüne alindiginda, ister istemez nitelik açisindan ciddi bir seviye düsüklügüne yol açacaktir.

-Y kusagi, hayatlarini kamusal açiklik içinde yasamak konusunda rahat davranmakta ve mahremiyete çok fazla önem vermemektedirler. Sadece önem vermemekle kalmayip, toplum otoriteleri tarafindan bu taleplerinin hayat bulmasi için de mücadele edebilmektedirler.

- Y kusagi içerisinde yer alan gençler, basta akran gruplarinin etkisi ve en genel anlamiyla da kitle iletisim araçlari vasitasiyla hayata iliskin deneyimi, evrensel anlamda filtresiz olarak, almakta ve kendi hayatina adapte etmektedir.

- Dogumuyla birlikte baslayan süreçte çocugun asil sorumlulari olan anne baba, görevini devlete devretme egilimi göstermektedir.

- Milletin aslina rücu edebilmesine kaynaklik saglayacak bir müfredat programinin hayata geçirilmesi elzemdir. 

- Dünyanin her yerinde gençler, hem ulusal, hem uluslar ötesi kamusal alanda daha fazla katilima sahip olmak istemektedirler. Bu talebi büyük ölçüde kendilerini sanal ortamlarda, sosyal medyada paylasimlar yaparak tatmin etmektedirler.

- Ülkemizde, “ideali olmayan” bir gençlik tezahür etmektedir. Bu durumun en büyük sorumlusu nitelikli bir müfredat sagla(ya)mayan yetkililer ve çocuklariyla gerektigi gibi ilgilenmeyen ebeveynlerdir.

 

5)Murat SERTPOLAT:Sosyal Bir Gerçeklik Olgusu Olarak Intihar Olgusu:

- Intihar girisimi önemli bir halk sagligi sorunudur.

-WHO verilerine göre, dünyada intihar ilk on ölüm nedenleri arasinda yer almaktadir

- Dini inançlar ve gelenekler bazi toplumlarda  intihari önleyici bir etkiye sahip olabilmektedir

-DIE (2002) verilerine göre intihar istatistikleri kayitlarini incelediginde, ülkemizde en sik basvurulan yöntem “kendini asma”, 1. sirada en fazla intihara tesebbüs ise “kendini zehirleme” oldugu görülmektedir.

-) intihar eyleminin, “intihar”, “intihar girisimi”, ve “intihar düsüncesi” olmak üzere üç temel kavrami

- Depresyon ve diger ruhsal hastaliklar yaninda kötü yasam olaylari da intihar riskini artirmaktadir.

-Intihar davranisi, sosyodemografik degiskenlerden cinsiyet ve yasa göre degismektedir.

- Ölümle sonuçlanan intiharlar, hemen hemen tüm ülkelerde erkeklerde kadinlardan daha fazladir

- Ergenlik döneminde görülen bir diger ciddi ruh sagligi sorunu intihardir.

- Ülkemizde gençler arasinda intihardan ölümlerin %45'i gibi büyük bir bölümünün 15- 24 yas grubundaki gençler arasinda olmasi sorunun ciddiyetini göstermektedir.

- Bireyin yasadigi ülke ve meslek grubunun intihar oranlarina önemli ölçüde etkisi oldugu görülmektedir

- Medyada intihar haberlerinin verilis tarzi ögretici, özendirici ve yol gösterici olabilir.

 

 

III. Oturum ( Düsünce ve Medeniyet )

 

1.Ayse Güher GÜLAÇAR: Ahmet Yasar Ocak’in Görüslerinden Hareketle Türklerde Islam Algisi:

-Tarihsel süreç içerisinde Türkler, birçok dine girmisler ve yeni edinilen din bir öncekini tamamen ortadan kaldirmamis olup, yeni dinin cilasi altinda eski ritüellerin uygulanmasi devam etmistir.

- Türk Islamliginin daima iki düzeyde isledigini görüyoruz; bunlardan ilki resmi, hukuki, dogmatik devlet dini, medreseler ve ulema sinifi; digeri ise, ifadesini büyük dervis tarikatlarinda bulan, kütlelerin popüler, mistik, sezgisel inanci.

- Ilk zamanlardan beri, ibadette sade, ögretilerinde soyut, politikasinda müphem ve konFormist olan Sünni inanç, halkin önemli bölümlerinin dini ve toplumsal istiyaklarini tatmin edip onlara güçlü bir sekilde tesir edememistir.

- Ulema’nin, Sünniligin devlet ideolojisine dönüsmesinde katkisi büyüktür.

- Seriati ulema araciligiyla kendi bünyesi içine alan devlet, ona bu bünyenin özelliklerini katarak kendi dünya görüsüne, kendi pragmatik amaçlarina elverisli hale büründürmüstür.

 - Anadolu, ayri bir teskilat ve an’anelere sahip insan yiginlari ile beraber, onlarin getirdigi dini ve mistik cereyanlarin da kaynasmasina bir sahne teskil etmekte idi.

- Yerlesik bir medeni hayati taniyan Türk topluluklari arasinda  Sünni Islam yayilmistir.

- Heterodoks Islam anlayisi Okuma yazma bilmeyen, konar-göçer bir yasama sahip olan Türk topluluklari arasinda yayilma göstermistir.

-Heteredoks Islam anlayisinin  senkretik  özelligi genis bir kitleye ulasmasini kolaylastrmistir.

- Türbeler halk Müslümanliginin bütün yönleriyle belirginlestigi, bütün özelliklerinin sergilendigi, Islam öncesi inanç ve kültlerin su yüzüne çiktigi dini hayatin merkezi kabul edilebilirler.

-Halk Müslümanliginda sosyal hayata dair pek çok sey dine ait-mis gibi gerçeklestirilmektedir.

 

2.Emine YIGIT: Gelenek ve Iktidar arasinda Dil:il Devrimine iliskin Tarihsel ve Elestirel bir Sorusturma:

- Diller özgür olarak dogmazlar, iliskin olduklari insan topluluklarina bagli olarak belli sinirlar içinde ilerler, uluslarla birlikte gelisir, onlarin manevî özelliklerinden olusur

-Dil, en eski uygarliklardan bu yana siyasî-idarî islev kazanarak, iktidarin bildirim ve yaptirim gücünün icra araci olmustur.

- Osmanli halkina tek bir dili zorunlu kilmiyor, her etnik ve dini gruplara kendi dilini konusma özgürlügü veriyordu bununla birlikte Osmanli kendine yeni bir dil ve kültür insa etmisti,

- Osmanli’nin varisi olan Türkiye Cumhuriyeti Osmanli’dan kalan mirasi farkli yorumladi ve yaptigi devrimlerle bir nevi reddi miras yapti ve bin yillik tarih, kültür ve din olgusu yok olmaya yüz tuttu.

- Bir millet için harf dizinini degistirmek, tarihi degisim olarak yorumlanmaktadir, bunun nedeni harflerin bir milletin dini ve sosyal hayatina bagli bir kültür unsuru olusudur

- Türklerin son harf degisimi dini sebebe baglanmamasiyla birlikte dinden de bagimsiz degildir. simdiye kadar yapilan bütün harf degisimlerinin aksine degisim sebebi din olmasa da asil sebep(amaç) dini hayattan çikarmaktir,

-Türkiye Cumhuiyet kuruldugunda ileri milletlere benzeyebilmek amaciyla yapilmis inkilâplardan millet ve kültür üzerinde en köklü degisimi yapan harf inkilâbidir. Bu bir bakima maddi ve manevi bir yenilgi demektir.

-Harf inkilabiyla asirlarin birikimi olan kültür kesintiye ugrayarak yeni nesille eski zengin kültürün arasi açilmis,yaratilan ‘’Yeni kültür ve medeniyet’’in rengi,sekli ve yürüyüsü ise degismistir. Bu da kültür buhranina yol açmistir.

 

3.Nilgün GÜMÜSSU: Tarih ile Teoloji Perspektifinden Pavlus’a Bakis:

- Hiristiyanligin olusumundaki yeri ile Hiristiyanligin inanç ve ögretilerini belirleyen Pavlus azimle çalisan misyoner,iyi bir düsünür,önemli bir teologtur. O, Tanri Oglu Isa Mesihin mesajini insanlara iletmek üzere Tanri tarafindan seçilen bir elçi bir resuldür

- Pavlus “yeni teolojisini” teslis ve asli günah doktrini üzerine oturtmaktadir[1].

- Pavlus’un dönüstürmesinden önce Hiristiyanlik, Yahudilerden çok küçük bir grup tarafindan kabul edilen adeta ismi bile olmayan bir inanç idi. Pavlus bu sönmekte olan dini bir imparatorluk dini haline getirdi

- Zira Pavlus ve külliyati, Yeni Ahit’in belki en önemli kismi olup kilisenin olusmasinda tartismasiz bir rol oynamistir.

-Günümüz Hiristiyanliginin temel dogma ve düsüncelerinin geri planinda Pavlus’un yaklasimlari yatmaktadir

- Pavlus’un ögretilerindeki merkezi figür Mesih Isa’dir. Mesih Isa, varlik öncesi var olan tanrisal bir figürdür, Tanri Oglu’dur, kurtarici olan Rab’dir.

 

4.Isa Ilkay KARABASOGLU:Osmanli’daModern Sanat Arsivleri:Nadire Kabinelerinden Aya Irini’ye Müze ve Teshir Sistemi:

- Müze, geçmisle kurulan  baglantida  köklere degil; bir kurum olarak müzenin yayildigi modern dönemin geçmisle olan iliskisine gönderme yapilmaktadir.

- Nadire kabineleri, bildigimiz anlamda uzmanlasmis müzeler degildirler.  Büyü, merak ve zevk ihtiyacini karsilarlar.

-Nadire kabinelerinin en fevkalade hali tabii ki krallarda ve imparatorlarda idi. Osmanli’nin yeni Roma Imparatorlugu olmasi iddiasini da isin içine katarsak o dönemin süphesiz en zengin kabinesi Topkapi Sarayi’ndaki koleksiyondu.

- Müzelere ancak bir kimlik insasi sistemi olarak bakildiginda müzenin teshir islevinden çok egitsel islevi ön plana çikar.

- Müze, kültürün korunmasindan ziyade öncelikle bir kültürün üretimidir.

- Bugün birçok aile sirketinin ve bankalarin sanat hamiligi yapmasinda elbette sanata olan düskünlükleri degil, sanatin tasidigi büyük üretim degerinin payi vardir.

-Osmanli müze fikri Baslangicindan beri bir Dogu Imparatorlugu imaji ile Avrupali müzeolojik sergileme biçimi arasinda kaldi. Milliyetçi içerigi ve disaridan ithal edilen biçimi hep çekisme yasadi.

Aya Irini Kilisesi’nde yapilanan müzenin (1846) Yeniçeri mankenleri  imparatorluk çaginin görkemini yücelttigi gibi, o geçmisin 19. Yüzyil reFormlariyla nasil gelecekten ayristigini, tarihin sayfalarina karistigini gösterirler. Osmanli müzesinin nasil politik bir islev teskil ettigini görebiliyoruz.

- Aya Irini Kilisesi ayni zamanda sahip oldugu Grek-Bizans mimarisiyle Osmanli Imparatorlugu’nun Avrupa devletlerinin eski Grek kültürü üzerinde talep ettigi haklara karsi bir üstünlük simgesiydi

- Aya Irini’deki koleksiyonlar eskinin mirasindan ziyade Osmanli Imparatorlugu’nun emperyal egemenliginin bir sembolü idi.

- Osmanli müzeciliginin temel etkinligi eserler üzerinde haklariya birlikte, bundan çok daha fazla kendi topraklari üzerindeki haklarinin taninmasini amaçlamaktadir

- Osmanli müzesi Avrupali örneklerinin kültürel dilinin yerine emperyal kudretin ve askeri egemenligin dilini kullanmistir

-Osmanli, sanatin ‘sembolik sermaye’ degerini ‘eko-politik sermaye’ye dönüstürmüstür.

- Osmanli devrinde degersiz görülen Hitit mirasi, bundan daha sonra Cumhuriyet devrinde Sümerler ve Islam öncesi Türk mirasiyla beraber Cumhuriyet’in arkeolojiye dayali milliyetçiliginin en degerli nesneleri haline gelmistir.

- Cumhuriyet müzeciligi, özellikle I. Dünya Savasi’ndan sonra sömürgeci ve sömürge-sonrasi devletler olarak ikiye bölünmüs politik perspektif içinde nerede duracagini bilememistir.

- Cumhuriyet müzelerinde temsil edilen geçmisin kimligi, bugünle kurdugu anlatisal iliski muglaktir. 

- Bienal, bir nevi tarihsiz bir sanati sergiler. Istanbul Bienali’nin postmodernligi sanatsal kaygilarindan degil, toplumun geçirdigi politik süreçten ötürüdür. Bu da toplumunun sanat gelenegi ile müze (sanat-arsivi) geleneginin çarpikligina isaret eder.

- Türk toplumunun Imparatorluk devrinden Cumhuriyet zamanina tarihsel bir sergileme -müze- gelenegi oldugu halde sanati tarihsizlesmistir.

 

IV. Oturum ( Egitim ve Medya )

 

1.Büsra ÖZDEMIR: Medya ve Algi Yönetimi:

- Medya sektörüne hakim  olan anlayis maalesef hep elestirdigimiz batinin materyalist ve pragmatist medya anlayisi olmustur.

- Medyanin birey üzerindeki en etkili uzaktan kumandasi kisinin bilinçaltidir.

- Sinema toplumu yavas ve derinden etkiler

 

2.Nesibe ÇELEN: Okul Öncesi Çocuklarin Egitiminde Anne Babanin Rolü:

-Eskiden çocuk yetistirmek anne-babanin göreviydi, okulöncesi kurumlar nadiren vardi. Ancak su an okul öncesi kurumlar bir ihtiyaç olarak görülmektedir.

-Anne-babalar kendilerinin yapmasi gereken tüm sorumluluklari okul öncesi kurumlara yüklemektedirler.

-“Çocuklar, göremeyecegimiz bir zamana gönderdigimiz yasayan iletilerimizdir.”

-Yeni seyler ortaya koyabilecek, üretken, düsünen nesiller yetistirebilmek basli basina bir amaç olmalidir.

-Anne-babalari bilinçlendirmek, bir nesli kurtarmak sayilabilir.

- toplumun uygun bir biçimde geleceginin saglanmasi çocuklarin egitimine ve bakimina baglidir.

- Bilim ve teknolojinin etkisi altinda ortaya çikan hizli toplumsal degismeler aile sisteminde, aile üyelerinin rol ve islevlerinde de önemli degismelere yol açmistir.

 

 

 

Eklenme Tarihi : 11.11.2013





E-Posta Listesi

Günün SÖZÜ

 
Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi
© 2009-2024 - Tüm Hakları Saklıdır. Bilsam.Org | Sistem:UmutDenizi Web