Bilsam Logo

Türkiye’de Kadin Egitimi

Türkiye’de Kadin Egitimi | Bilgi Yolu Egitim Kültür ve Sosyal Arastirmalar Merkezi | Bilsam.Org

Türk toplumunda kadin, hayatin her evresinde, toplumdaki herkes için önemli bir yere sahiptir. Farkli kültürlerde kadina bakis açisi, taninan haklar, yüklenen sorumluluklar degisiklik göstermektedir. Ayni toplumda bile zaman içinde kültür ve din degisiklikleri gibi etkenlerle deger yargilari degisebilmektedir. Pek çok tarihi metinlerde isaret edildigi gibi Türk kadini devlet yönetiminde söz sahibidir. Hikayelerde de kadinlar söz sahibidirler ve tek baslarina bazi kararlar alabilmektedir. Eski Türk’lerde kadin ve erkek arasinda tam bir esitlik söz konusudur. Tarihi süreç içinde zaman zaman çesitli nedenlerle bu statüde bazi geriye gidisler olmussa da, Anadolu kadini toplumdaki statüsünü yüzyillarca korumaya devam etmistir. Selçuklu ve Osmanli dönemlerinde Islamiyet’in asiri gelenekçi ve yanlis yorumlanmasindan kaynaklanan bazi uygulamalara ragmen Türk kadini aktiftir. Günlük yasamda yine erkekle beraberdir.

            Türk toplumunda XIII. yüzyilda hala tek kadinla evlilik esastir. Ailede ana ve kadin saygindir. Kadin ve erkegin sorumluluklarinda benzerlik vardir. Ekonomik düzende kadininda payi vardir. Osmanli Devleti’nin kurulusundan Fatih devrine kadar harem yoktur ve yüzler kapali degildir. Kadin özellikle büyük sehirlerde ayri bir statüye sokulmustur. Buna ragmen tasra kasaba ve sehirlerimizde, orta halli ailelerde kadin-erkek iliskisi hala dogal bir havadadir. Birçok aile tek kadinlidir. Kirsal kesim kadini Orta Asya’dan getirdigi geleneklerini korumaktadir. Kadin erkekle esit haklara sahiptir. Konar-göçer yasayan vatandaslar ise Orta Asya’daki kadinlara ait toplumsal statü ve degerlerimizi daha iyi korumuslardir.

            Tanzimatla (1839-1908) birlikte Bati’nin her alanda görülen tesirleri, Türk kadini açisindan da bazi yenilikler getirmistir. “Maarif-i Umumiye Nizamnamesi” (1869) çikarildiktan sonra, kizlar için Darülmuallimat (ögretmen okulu), Rüstiyeler (ortaokul) ve sanayi okullari açilmistir. Kisacasi Tanzimat dönemi, Türk kadinina devlet eliyle mesleki ve kültürel açidan egitim kapilarinin açildigi bir dönem olmustur.

Türkiye Cumhuriyeti kadin konusuna iliskin olarak dünyada istisnai ve özgün bir tarihsel deneyim yasamistir. Kadinlarin ilerlemelerine ve güçlenmelerine iliskin olarak günümüzde alinan bütün kararlarda ve uygulanan bütün politikalarda bu tarihsel deneyimin yansimalarini görmek mümkündür. Türkiye Cumhuriyetinin kuruldugu 1923 yilini izleyen ilk 10 yilda gerçeklestirilen reFormlar, bir yandan kadinin yurttaslik haklari kazanmasini, diger yandan Türk toplumunun yeniden yapilanmasini saglamis, böylece büyük bir toplumsal degisim gerçeklestirilmistir. Laik hukukun benimsenmesi ile kadinlarin egitim, çalisma yasami, siyaset gibi kamu alanlarina açilmasi mümkün kilinmis ve esitlikçi kamu politikalari ile devlet bu katilimi özendirmis ve desteklemistir.

Bu reFormlardan Türk kadinini dogrudan etkileyenlerin basinda 1924 yilinda kabul edilen ve egitimi tek sistem altinda toplayarak kadinlarla erkeklere esit egitim imkânlari saglayan Tevhid-i Tedrisat Kanunu, 1925 yilinda kabul edilen Kiyafet Kanunu, kadinlarin yasal statüsünü bütünüyle degistirerek gerek aile içinde gerekse birey olarak esit haklar saglayan 1926 yilinda kabul edilen Türk Medeni Kanunudur. Bunlarin yani sira kadinlarin yasal statülerinin esitlenmesinde diger önemli asama ise siyasi haklarin kazanilmasidir. Türk kadinlarina 1930’da yerel, 1934’de de genel seçimlerde seçme ve seçilme hakki birçok bati ülkesinden önce taninmistir.

Türkiye tarafindan 1985 yilinda onaylanan Birlesmis Milletler Kadinlara Karsi Her Türlü Ayrimciligin Önlenmesi Sözlesmesi öncelikli olmak üzere, Avrupa Sosyal Sarti, Çocuk Haklari Sözlesmesi, ILO, OECD, AGIK gibi kuruluslarin sözlesme, karar ve tavsiyelerinin, Kahire Dünya Nüfus ve Kalkinma Konferansi Eylem Planinin, 4. Dünya Kadin Konferansi Eylem Plani ve Pekin Deklarasyonunun iç hukukta uygulanmasi yönünde çalismalar sürdürülmektedir.

            Türkiye, 4. Dünya Kadin Konferansi gibi dünya kadinlarinin statülerini yükseltmeyi amaçlayan bir uluslararasi toplantida Eylem Planini hiç çekince koymadan kabul etmistir. Konferansta, anne ve çocuk ölümlerinin %50 azaltilmasi, zorunlu egitimin sekiz yila çikarilmasi, kadin okur-yazarliginin %100’e çikarilmasi yönünde taahhütte bulunmustur. 1997 yilinda zorunlu egitim 8 yila çikarilmis, anne ve çocuk ölümlerinde önemli düsüsler olmus, düzenlenen okuma-yazma kurslari ile kadin okur–yazarligi orani yükselmistir.

            Özellikle 1980’li yillarda ivme kazanan kadin hareketi, kadinlar ile ilgili her soruna “kadin bakis açisiyla yaklasma ilkesini yerlestirme çabasini sürdürmektedir. Kadina Karsi Her Türlü Ayrimciligin Önlenmesi Sözlesmesini onaylayan ülkemiz de, kadin politikalari gelistirmek amaciyla ulusal mekanizma olarak 1990 yilinda kurulan Kadinin Statüsü Genel Müdürlügü (KSGM), sorunlarin parlamentoya tasinmasinda ve kadinlar lehine kararlar alinmasinda etkili çalismalar yürütmektedir.

            II. Dünya Kadin Konferansinin ardindan 1 Mart 1980 tarihinde Birlesmis Milletler Kadinlara Karsi Her Türlü Ayrimciligin Önlenmesi Sözlesmesi (CEDAW) üye ülkelerin imzasina açilmis, Türkiye’nin 1985 yilinda onayladigi Sözlesme, 19 Ocak 1986 tarihinde yürürlüge girmistir.

 

Okuryazarlik

            Ülkemizde son 10 yillik sürece bakildiginda kadinin egitim seviyesinde bir artis gözlenmektedir. 1997 yilinda yüzde 85,3 olan okuryazarlik orani, 2006’da yüzde 88,1’e yükselmistir. Bu oran 1997 yilinda kadinlar için %76,9 iken 2006 yilinda %80,4 olmustur. Erkekler için ise 2006 yili için %96 civarindadir. Okuryazar olmayan kadinlarin sayisi, erkeklerden fazladir. 1997 yilindan bu yana, okuryazar olmayanlarin orani kademeli olarak düsmesine ragmen, 2003 ile 2006 yillari arasinda toplumsal cinsiyet farkinin giderilmesinde bir ilerleme kaydedilememistir.

            Kadinlarin yüzde 21,5’i ise okur-yazar ancak herhangi bir egitim kurumundan mezun degildir. Yüzde 37,2’si ilkokul, yüzde 7.4’ü (yüzde 2,5’i ilkögretim, yüzde 4,9’u ortaokul) ortaokul ve dengi okul mezunu, yüzde 10,6’si lise ve dengi okul mezunu iken sadece yüzde 3,9’u yüksekokul ve fakülte mezunudur. 1990 yili için 100 kadindan 1,8’i yüksekokul veya fakülte mezunu iken, bu oran 10 yillik süreçte iki katina çikmistir. Son 10 yilda kadinlar açisindan okur-yazarlikta ve egitim seviyesinde yükselme olmasina ragmen yüzde yüz okur-yazarlik seviyesine ulasilamamistir. Halen yetiskin 5 kadindan biri okur-yazar olmayip, yine 5 kadindan birisi okur-yazar ancak herhangi bir egitim kurumundan mezun degildir. Okur-yazar olmayanlarin yüzde 79.3’ünü kadinlar olusturmaktadir. Erkeklerin ise yüzde 96,6’u okur-yazar durumdadir.

Okul Öncesi Egitim

Milli Egitim Temel Kanunu’na göre, okul öncesi egitim mecburi ilkögretim çagina gelmemis çocuklarin egitimini kapsar ve istege baglidir. Türkiye’de 3-5 yas grubu içerisinde 2,5 milyon çocuk bulunmakta ve bu çocuklarin yaklasik yüzde 25’i (701.762) bir tür okul öncesi egitim programina katilmaktadir. Bu çocuklarin da yaklasik yüzde 48’ini kiz çocuklari olusturmaktadir. Türkiye’deki okul öncesi egitim orani son yillarda yaklasik iki katina çikmasina ragmen 9. Kalkinma Plani’nda da belirtildigi gibi, halen istenilen düzeyin altindadir. Nispeten düsük olan bu rakamlara gelir düzeyinin düsük olmasi ile bir açiklama getirilmektedir. Çünkü aileler okul kaydi, çocuklarin beslenmesi, giyimi ve egitim materyalleri için gerekli olan maliyetleri karsilamakta zorlanmaktadir.

Ilkögretim

            Temel egitim olarak kabul edilen sekiz yillik ilkögretim süreci, 6-14 yas grubundaki çocuklarin egitimini kapsamakta olup, Milli Egitim Temel Kanunu geregince kiz ve erkek bütün vatandaslar için zorunlu kilinmistir ve devlet okullarinda parasiz olarak verilmektedir.  Ilkögretim kademesinde toplam okullulasma orani son on yilda artis göstermistir. 1997-1998 ögretim yilinda ilkögretim kademesi net okullulasma orani toplamda yüzde 84,7  iken, erkek ve kiz çocuklari için bu oran sirasiyla yüzde 90,3 ve 79 olarak kaydedilmis, 2007-2008 ögretim yilina gelindiginde ise, toplam oran yüzde 97,4 olmus, erkek ve kiz çocuklari için net okullulasma orani sirasiyla yüzde 98,5 ve 96,1 olarak gerçeklesmistir. Ilkögretimde hem toplam okullulasma oranlari hem de kiz ve erkek çocuklarinin okullulasmasina iliskin oranlar kirsal alanlarda kentsel alanlarda oldugundan daha düsük olarak kaydedilmistir. 2003 yilinda yapilan Türkiye Nüfus ve Saglik Arastirmasi verilerine göre kiz çocuklarinin ilkögretimde okullulasma oraninin en yüksek oldugu bölge yüzde 95,6 ile Ege, en düsük oldugu bölge ise yüzde 70,9 ile Güneydogu Anadolu oldugu gözlemlenmistir. TÜIK verilerine göre ilkögretimde kiz çocuklarinin okullulasma oraninin en düsük oldugu iller Bitlis (%79,6), Agri (%80,9) ve Gümüshane (%82,4). En yüksek oldugu iller Ankara, Izmir, Kocaeli, Tekirdag ve Yalova (%100).

Ortaögretim

            Ortaögretim, genel, mesleki ve teknik egitim veren okul/kurumlarin tümünü kapsamaktadir. Ortaögretim kademesi en az dört yil olarak belirlenmis ve zorunlu degildir. Ortaögretim kademesinde okullulasma oranlarinin 1997 yilindan bu yana sürekli olarak arttigi görülmektedir. 1997-1998 ögretim yilinda ortaögretimde net okullulasma orani toplamda yüzde 37,8 ve erkek çocuklari için yüzde 41,4, kiz çocuklari için ise yüzde 34,2 olarak kaydedilirken, bu oranlar 2007-2008 ögretim yilinda sirasiyla yüzde 58,6, yüzde 61,2 ve yüzde 55,8 olarak belirlenmistir. Genel ortaögretime devam eden 1.980.452 ögrencinin %47,2’sini kiz çocuklari olusturmaktadir.

            Genel Ortaögretime dahil liselere bakildiginda, Güzel Sanatlar Liselerinde kizlarin katiliminin erkeklerden fazla olmasi ve Fen Liseleri ve Spor Liselerine erkeklerin katiliminin kizlardan yüksek olmasi bir toplumsal cinsiyet ayrimina isaret etmektedir. Isgücü piyasasina ara eleman yetistiren mesleki ve teknik liselere devam eden 1.264.870 ögrencinin yüzde 41,1’ini kizlar olusturmaktadir. Bu kizlarin çogunlugu Kiz Teknik Ögretim Genel Müdürlügü’ne bagli okul/kurumlara devam etmektedir. Ticaret ve Turizm Ögretimi Genel Müdürlügü’ne bagli okul/kurumlarda ise, erkeklerin yüzde 57, kizlarin ise yüzde 43 katilim gösterdigi görülmektedir. 9. Kalkinma Plani’nda, mesleki ve teknik egitimde kaydedilen ilerlemeye karsin, egitim sisteminin isgücü piyasasinin taleplerini karsilamakta yetersiz kaldiginin ve bu talepleri karsilamak üzere özellikle gençlerin istihdam edilebilirliklerinin arttirilmasi için, yeni mekanizmalara ihtiyaç duyuldugunun alti çizilmektedir.

            Yüksek Ögretim

            Yüksek ögretimdeki gelismeleri gözden geçirdigimizde Cumhuriyet’in ilk yillarinda yüksekögrenim gören ögrencilerin % 90’i erkek, % 10’u kadindir. 1990’li yillarin baslarinda ise bu oran, erkeklerde % 66, kizlarda ise % 34 olarak gerçeklesmistir. 1996-1997 ögretim yilinda üniversite ögrencilerinin % 61’i erkek ve % 39’u kizdir. 2000-2001 ögretim yilinda bu oranlar sirasiyla % 58.8 ve % 41.2’dir. 2004-2005 ögretim yilinda ise üniversite ögrencilerinin % 41.8’i kiz ögrenci iken, erkek ögrencilerin orani % 58.2’dir. Böylece 1996-1997 ögretim yilindan bu yana üniversiteli kiz ögrencilerin oraninda yaklasik % 3 büyüme olmustur. Yine 2004-2005 ögretim yilinda üniversitelerde görev yapan ögretim elemanlarinin % 38.3’ü kadinlardan ibarettir. Bu oran 1994-1995 ögretim yilinda % 32.8’tir. Dolayisiyla aradan geçen kisa sürede kadin ögretim elemani sayisinda oransal olarak önemli bir gelisme saglanmistir.

 

            Özellikle, yüksekögretimde ögretmenlik egitimi kiz ögrenciler için ilk siralarda yer almaktadir. Bu durumda yüksek ögrenimli kadin isgücünün yakin gelecekte ögretmenlik mesleginde yogunlasacagi düsünülebilir. Yüksekögretim istatistiklerine göre fakülte bazinda kiz-erkek sayilari karsilastirildiginda, erkek ögrenciler, Tip ve Mühendislik Fakültelerinde yogunlasirken, kiz ögrencilerin Egitim, Edebiyat, Fen ve Güzel Sanatlar, Saglik Hizmetleri MYO ve Hemsirelik Yüksek Okullari ve Sosyal Hizmetler Yüksek Okullarinda yogunlastigi görülmektedir. Mühendislik, Fen Bilimleri, Tip ve Hukuk fakültelerinde kiz ögrencilerin istenilen orana ulasamadiklari görülmektedir.

 

Yaygin Egitim

            Yaygin egitim, örgün egitim sistemine hiç girmemis veya herhangi bir kademesinde bulunan veya bu kademeden ayrilmis bireylere örgün egitimin yaninda veya disinda verilen bir egitimdir. 1926 yilinda 789 sayili Kanunla Milli Egitim Bakanligi bünyesinde kurulan ilk halk egitim birimi 1983 yilinda Çiraklik ve Yaygin Egitim Genel Müdürlügü adini almistir. 2003-2004 ögretim yilindan itibaren “Çiraklik Egitim Merkezi”nin adi “Mesleki Egitim Merkezi” olmustur. Yaygin egitim faaliyetleri asagidaki dört temel alanda sürdürülmektedir;

 

      1-Tamamlama programlari,

      2-Mesleki ve teknik egitim programlari,

      3-Sosyal kültürel programlar,

      4-Sosyal kültürel uygulamalar.

 

Bu tip yaygin egitim faaliyetleri Milli Egitim Bakanligi Çiraklik ve Yaygin Egitim Genel Müdürlügü basta olmak üzere Mesleki ve Teknik Ögretim Daireleri ile bazi bakanliklarca gerçeklestirilmektedir. Yaygin egitim, büyük ölçüde yetiskinlere okuma-yazma ögretme ve gençlere bir meslek kazandirma niteligi tasimaktadir. 2004-2005 ögretim yilinda yaygin egitim kurumlarindaki ögrenci sayilari gözden geçirildiginde, Pratik Kiz Sanat Okullari, Olgunlasma Enstitüleri ve Halk Egitim Merkezleri’nde kiz ögrencilerin oransal olarak önde oldugu görülmektedir. Öyle ki,  bu oran Olgunlasma Enstitüleri’nde % 100 ve Pratik Kiz Sanat Okullari’nda % 93,5’tir. Adi geçen kurumlarda görev yapan ögretmenlerin büyük bir bölümü yine kadin ögretmenlerden olusmaktadir.  






YAZARIN DİĞER YAZILARI


E-Posta Listesi

Günün SÖZÜ

 
Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi
© 2009-2024 - Tüm Hakları Saklıdır. Bilsam.Org | Sistem:UmutDenizi Web